k'anilkeh!

2.5K 134 48
                                        


Gecenin kör karanlığında; ay ışığının vurmadığı o karanlık ağaç aralıklarından bir karartı belirdi. Karartı açık alana çıktığı an, sarı saçlar ay ışığında parlayarak ortaya çıkmıştı. Sarı saçlı genç sessiz ama hızlı adımlarla küçük kulübeye yaklaştı. Çatı katında bulunan büyük cipher penceresine baktı. Dudaklarında belli belirsiz bir sırıtma gelip geçti. Yere hafifçe eğilen genç tüm güçle yukarı doğru zıpladı. Pencerenin önünde küçük bir çıkıntıda dengeli bir şekilde durup pencereyi yavaşça açtı. Açılan pencere karanlık odaya soğuk havanın geçmesine izin vermişti. Ikizler içgüdüsel olarak ince pikelerine daha çok sarılmışlardı. Sarışın genç yavaş adımlarla içeri geçti. Ilk adımı attıktan sonra süzülerek yere indi. Sarı gözleri komidinin üstündeki ay ışığı vuran mavi-beyaz şapkaya kilitlendi. Eline aldığı şapkayı incelerken, gözü çam ağacı olan resme takıldı. Sarı gözlerde minik minacık bir dalga geçti. Yanındaki çocuğa dönerek elini kafasına değdirdi, rüya görüyordu. Saçları elinde yumuşak bir ipekle kayarken aklına gelen anıları gözlerinde canlanmasına izin verdi. Gözlerine gelen gözler, yüz, davranışlar, salaklıklar,  ve zeki maceraperst çocuk yavaşça sis olup kaybolurken elinde mavi bir ışık yayıldı. Elini çekmediği kahverengi ipek saçlardan ayrılan gözler oğlanın kulağında, burnunda gezindi. Al bir sıvı süzüldü yastığa oğlanın burnundan, kulağından gelen Diğer ince sıvı da onu takip etti. Eliyle hissettiği rüya artık yavaşça yok oluyordu. Nefesleri kesikleşmişti. Huzur içinde, acı çekmeden sonsuzluğa karışacaktı bu masum çocuk...

"Benim için fazla tehlikelisin, çam ağacı."dedi fısıldar bir şekilde. "Böyle bir çocuk olup öleceğin için çok Üzgün ol."elini o yumuşak saçlardan çekip pencereye doğru yürüdü. Kafasını çevirip kalbi atmayan çocuğun cesedine baktı. Önüne döndü ve elindeki şapkaya baktı. Nedenini bilmiyordu ama sanki acımasız kalbi, artık pek de acımasız değildi. Hayır, hayır! Kalbi hâlâ acımasızdı. Fakat öldürdüğü o kişi o acımasız kısmına girmiyordu. Sarı şeytani gözleri dalgalandı yine, şapkayı elinde daha fazla tutamayacağını hissettiği bir an o şapkayı cam bir kavanozun içine mühürledi. Şimdi iki eliyle cam kavanozu tutuyordu. Arkasına bakmak istedi. Ama ölmüş birine(!) daha fazla bakamayacağını anlayınca pencereden dışarı atladı ve geldiği gibi ormanın karanlıklarında kayboldu.

Sabah büyük bir kıyamet koptu, dipper mezara gömülmek üzere Kaliforniya'ya defnedildi...

*****5yil sonra, dipper öldüğünde 14 yaşındaydı.simdi mabel 19 yaşında!*********

Esrarengiz kasaba çok sakindi. Ford bu sakinliği oldukça tuhaf buluyordu. Özellikle cipher, beş yıl önce o heykelden çıkıp dipper'ı öldürmüş ama bir daha asla başka bir kötülük yapmamıştı. Ve bu oldukça şüpheliydi. Dipper'ın vücudu çoktan Kaliforniya'ya karışmıştı ve Bill bu süre zarfında hiçbirşey yapmamıştı. Hatta boyutundaki o kapalı odadan çıkmamıştı.

Rengi solmuş, gözlerinin etrafı kızarmıştı. Ağlamıyordu ama bu ağlamadığı anlamına gelmiyordu tabii. Gözleri odada bulunan tek masanın üstündeki-kavanozun icindeki-şapkadaydı. O şapkayı oradan çıkarmak istese de buna asla cesaret edememişti. Onu öldürmek zorundaydı, ama ona aşık olabileceğini düşünmemişti. Yada bu olacakları bile bile mi yapmıştı? Şeytanlık şu an ona o kadar uzak geliyordu ki...

*******birkaç gün sonra.*****

Karanlık, o kadar karanlık bir yerdi ki burası! Şu an önünde ne olduğunu bilmiyordu genç. Gözlerini açtığını bitmesine rağmen hâlâ açmamış gibiydi. Gözlerini karşıya dikti. Orada biri varmış gibiydi. Evet orda biri vardı. Bu kişi beyaz uzun bir  elbise giymişti. Kırmızı gözler ona bakıyordu. "Uyandın mı? Kendini nasıl hissediyorsun más?" Oğlana dediği 'más'ismi onu biraz garip hissettirse de başını salladı. Bu kızı bulduğu zaman, kız ona secenek sunmuş ve birisini seçmesini söylemişti. Oğlan da normal olmayan bir yolu seçmişti. Şimdi sıra, esrarengiz kasabaya giderek orada biraz dolanmak olacaktı. "Iyiyim, artık canım yanmıyor ve hazır gibiyim."kız başını olumlu yönde salladı. "Yanmayan canın iyi bir haber olsa da hazır değilsin más... bekle, tamam mı? "Oğlan mecburi başını salladı. "Sizce bu seçimim,"dedi duraksayarak "doğru muydu?"kız kırmızı gözlerini üzerinden çekmeden kıstı. "Bana kalırsa más, kaderinde olmadan olan bu olay yüzünden seçtiğin yol, cok da saçma değil. Rahat ol. Uyanacaksın. "Kız karanlıkta kaybolurken oğlan kafasını yukarı kaldırarak gözlerini ağaca dikti. Kalbi ve ağaç arasında bir kök bağı vardı oğlanın. Ağaç daha önce çok görmediği bir ağaçtı o yüzden ne olduğunu bilmiyordu. Fakat kız bu ağaca 'umut ağacı' diyordu. "Umut ağacı sana umudu veriyor,"demişti bir keresinde."bu ağaç umudunu sadece gerektiğinde verir. Ve bunu ben rica ettim. Umut kalbine dolsun más, umutsuz olma."kız umutla dolu olmasını istiyorsa umutlu olabilirdi. Ağacın dökülen yaprağının taneleri aklına değiyordu, ayrıca verdiği meyveleri yenmeyecek kadar acıydı. İlk yeşil olup sonradan kararan bilye boyundaki bu meyveler çekirdekliydi. Üstelik Çıplaktı! Yemek de yemiyeli epey olmuştu. Gözlerini kapattı más. Kolları ve bacaklarını ağaç dalları ile bağlamıştı. Ve yerden yüksekteydi. Sıkılmıştı.

Billdip Oneshot? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin