Bölüm 13

6.6K 522 70
                                    

Mitlerde anlatılan saraylara benziyordu. İnce bir ustalıkla oyulmuş, bir sanat eserine dönüşmüştü kaymak taşından yapılmış saray. Sarmaşık güller sarmıştı altın kaplama kapıları ve pencere pervazlarını. Şelalenin sisi mistik bir hava katıyordu ortama. Yumuşak bir şekilde duyulan şırıltısı ise eşsiz bir müzikti sanki. Ezgisi, doğa ana tarafından yapılan. İçimi çekerek etrafı inceledim. Öyle güzeldi ki.

"Şimdi burası benim mi?" diye sordum hayretle.

Arda cevap vermek için ağzını açmıştı ama oldukça şuh bir kahkaha engel oldu konuşmasına.

"Zavallı şey."

Sesin sahibine döndüm.  Döndüğüm gibi nefesim kesilmişti. Arda'nın yanımdaki bedeni gerildi. Bu kadının güzelliğinden etkilendiği anlamına mı geliyordu yoksa kadın bir tehlike demek miydi? Bilemiyordum.

Karşımdaki kadın efsanelerden fırlama bir tanrıça idi sanki. Kıvırcık sarı saçları kalçalarına kadar iniyordu. Kulaklarının uçları uzun ve sivriydi. Yeşil gözleri hafif çekikti. Ama bu ona çekici bir hava katıyordu.  Uzun boyu, narin bir yapısı vardı. Balerinler gibi parmak uçlarında yürüyorcasına nazikti adımları. Üzerinde zümrüt yeşili, boynundan bağlanmalı uzun bir elbise vardı.  Gerçi buna elbise denir miydi emin değildim. Oldukça cüretkar göğüs dekoltesi göbek deliğini açık bırakacak kadar uzundu. Altın işlemeli olduğunu düşündüğüm koyu yeşil şeritli ince bir kemer ile etek kısmına bağlanıyordu. Kemerin tam ortasında zümrütten kesildiğini düşündüğüm defne yaprağı şeklinde bir mücevher vardı.  Elbisenin eteği ise iki yanından da baldırlarına kadar derin bir dekolteye sahipti. Genç kadının sütun gibi uzun, beyaz bacakları gözlere ziyafet çektiriyordu resmen. Tabii göğüs dekoltesi ana yemekti. Göğüsleri diri ve büyüktü. Çıplak ayaklarında ise ayakkabı ya da terlik yerine, bilekten, ayak parmaklarına kadar uzanan, yine zümrüt taşından süslemelerle  dolu ince bir altın zincir vardı. Aynı mücevher bileklerinden, dirseklerine kadar uzanıyordu. Ve yine aynı mücevher alnından başlayıp saçlarının arkasına kadar uzanıyordu. Oldukça dikkat çekici ve Tanrım çok seksi bir kadındı.

Şaşkınlık ve hayranlık dolu yüzüme güldü.  Gülüşünde alay, küçümseme vardı.

"Elda dedikleri bu muydu?"

"Adım Ela."

Yine yapmıştım. Kızardığımı hissettim ama gözlerimi, genç kadının yeşil gözlerinden ayırmadım. Genç kadının gözleri kısıldı ve Arda'ya döndü. Davetkar bir gülümseme sundu ona doğru.

"Beni tanıtmayacak mısın Iolas?"

Arda'ya olan bakışlarından rahatsız olmuştum.  Ve tabii beni küçümsemesinden. Kollarımı göğsümde bağladım.

"Neden? Adını bilmiyor musun?" diye araya girdim. Eren'in öksürüğü duyuldu. Ama bunu daha çok gülmesini bastırmak için yaptığı belliydi.  Genç kadının gözleri kısıldı.

"Asil bir elf, yarı elflerle muhattap olmaz."

Gözlerimi kıstım. Yarı elflerin neden elflerden hoşlanmadıklarını anlıyordum. Ona pek uygun olmayan bir cevap verecekken başka bir ses tarafından engellendim.

"Öyle bir kuralımız olduğunu bilmiyordum Laurë."

Gözlerim bu kadife sesli kadına döndü.  Genç değildi.  Ama yaşlı da değildi. Kızıl kestane saçları kalın bir örgü ile omzundan, dizlerine kadar uzanıyordu. Saçlarının arasında küçük safir taşları vardı.  Yorgun bakan gözleri de safirler ile aynı renkteydi. Onun da kulakları uzun ve sivriydi.  Üzerinde altın zincirlerle süslü açık mavi bir elbise vardı.  Onun elbisesinin de göğüs dekoltesi vardı ama adının Laurë olduğunu öğrendiğim yürüyen kibirin dekoltesi kadar derin değildi. Uzun sağ bacağı elbisesinin derin yırtmacı ile ortadaydı. Alnından, saçlarının arkasına kadar uzanan etkileyici bir tacı vardı.  Tacın ortasında büyük, mavi renkte bir mücevher parlıyordu. Kenarlarında ise geyik boynuzuna benzer kıvrımlı detaylar vardı.

ELDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin