Cesetler üzerime yürürken bir savaş nidası yankılandı etrafta. Arda'nın kılıcı beyaz bir ışık saçarak zincirlere sarılmış yaratığın çürümüş sol kolunu kesti. Ceset iğrenç bir sesle haykırarak koca topuzunu Arda'ya savurdu. İskelet ise onlarla ilgilenmeyip direk üzerime atladı. Çığlık atarak odanın öbür ucuna koşturdum. İskelet büyük bir hızla üzerime çullanırken gözlerimi kapattım ve acıyla haykırdım. Sanırım son dakikamı yaşıyordum.
O sırada iğrenç bir ses işittim. Hançerin elimde olduğunu unutmuştum ama bilincim farkında olmalı ki can havliyle iskeletin kırmızı göz çukuruna saplayıvermiştim. İslelet böceksi bir ses çıkardı. Hançerin kabzasındaki mavi taş parlıyordu. Taş o kadar ışık saçmaya başlamıştı ki iskeletten acı dolu bir feryat koptu ve kemikleri zırhının içinde alev aldı. Korkuyla geri çekildim ve hızla yanarak kül yığınına dönüşen yaratığı izledim. Zırhı boş bir kabuk gibi yere yığıldı. Geriye sadece pis bir koku ve gri küller kalmıştı. Küllerin arasında da artık ışık saçmayan taşıyla hançer duruyordu.
Gözlerim Arda'ya kaydı. Cesedin topuzu tutan bileğine indirdiği darbe ile çürüyen eli, bedeninden uzaklaştırdı. Dengesini kaybeden yaratık tek dizinin üzerine çöktü. Yenildiğini bilse de hala anlamsız sesler çıkararak saldırmaya çalışıyordu. Arda yerdeki topuzu kaldırdı ve tüm gücüyle cesedin kafasına indirdi. Duvarlara ve kapıya siyah renkli kan ve iğrenç beyin parçacıkları sıçradı. Midem buruldu ve çöktüğüm yere kustum.
Arda bana hiç bakmadan koridoru izlemeye başladı. "Üzerini giyin çabuk. Gidiyoruz."
Ona beni götüremeyeceğini söyleyecektim ki Alarik'in sözleri geldi aklıma. Anlaşmamızdan kimseye bahsetme demişti. Arda büyüyü nereden öğrendiğimi sorarsa ne diyecektim? Titreyen parmaklarım küllerin arasındaki hançere giderken Arda benden önce davranarak onu eline aldı. Meraklı bakışlarla onu inceledi. Bana soru sormasına fırsat tanımadan dolabıma ilerledim. Geceliğimi çıkardım. Bir pantolon giydim. Üzerime de bir tişört geçirdim. Ayakkabılarımı bağlarken Arda hançeri bana uzattı.
"Sende kalmaya devam etsin." diye mırıldandı imalı bir sesle. Cevap vermeden hançeri aldım ve cebime attım.
Koridora çıkmadan önce Arda etrafı kolaçan etti. Her yerden çığlık ve patlama sesleri geliyordu. "Mornor mu?" diye sordum yutkunarak.
"Sanırım. Seni buradan olabildiğince çabuk çıkarmalıyım."
Ona nasıl söyleyeceğimi düşünmeye başladım. O ise elimi tutmuş, diğer eliyle tuttuğu kılıcını önüne siper etmiş hızla koridorda ilerliyordu. Gürültüyle yankılanan karanlık koridorda bir silüet beğendi. Arda kılıcını kaldırdı ama sonra hemen indirdi.
"Laurë?" diye soludu şaşkınlıkla. Laurë görmeye alışkın olduğum halinden çok uzakta, darmadağınık bir haldeydi. Saçları ve yüzü kandan ıslanmış, kıyafetleri yırtılmıştı. Bizi görünce bir an korkuyla gerilse de ardından rahat bir nefes verdi. Elindeki kan damlayan orağı o zaman fark ettim.
"Sizi göreceğime sevineceğim hiç aklıma gelmezdi."
"Bu halin ne?" diye kekeledi Arda.
Genç kadın hiç bozuntuya vermedi. "Daha iyi olduğum günler olmuştu."
"Elindeki orak mı?" deyiverdim ben de şaşkınlıkla.
"Kendimi korumam lazım! Herkesin senin gibi savaşçısı yok!" diye söylendi hınçla.
"İyi misin?" diyerek araya girdi Arda.
"Elbette iyiyim. Ama Eldar'ın durumu hiç iyi değil. Lessien'i yakaladılar. Diğerleri onu kurtarma derdindeler. Bana da sizi aramak düştü. Nemirdes'i saklamamız lazım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELDA
FantasyOrta Dünya'nın en kanlı savaşı yeni bitmiş, elflerin en büyük düşmanı Mornor güçsüz düşerek kabuğuna çekilmişti. Gücünü kazanması için tek bir kişi gerekiyordu ona. Her şeyden habersiz genç bir dişi elf. Elda.