Bölüm 5

10.3K 611 70
                                    

Yürüyüş yapmak için çıktığım yol ormanlık bir alana açılmıştı. Yeşilliğin biraz da olsa huzur getireceğini düşünüp koruya girmiştim. Hava serindi ama güneş ışıkları her yerdeydi.

Koru sessiz ve sakindi. Sadece kuş sesleri ve nereden geldiği belli olmayan bir çağlayanın şırıltı seslerini duyuyordum. Ve bu bana inanılmaz derecede huzur veriyordu.

Kafam çok karışıktı. Deniz'in varlığının üzerimdeki baskısını sorguluyordum. Bana sinema salonunda ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Belki de yanılan kişi bendim. Deniz'e bakarken birden dalmıştım belki de. Sonuçta beni hipnoz etmesi kadar gerçek dışı bir ihtimal değildi.

Peki ya Arda'ya ne demek gerekirdi? Bir anda hayatıma girmişti ve on beş gündür birlikte vakit geçiriyorduk. Cezası bittiği için okuluna geri dönmüştü. Ama okul çıkışları tamamen bize aitti. Bazen Nisan bize katılıyordu. Hatta birkaç kere Savaş'ı da dahil etmişti bu görüşmelere. Arda ve Savaş her ne kadar birbirlerine karşı kibar olsalar da aralarında ilginç bir şekilde çok derin bir soğukluk var gibi gelmişti bana. Belki de sadece bana öyle gelmişti. Belki de herkesin hareketlerinin altından bir şey çıkmasını bekleyen paranoyağın tekiydim.

Derin bir nefes çektim korunun temiz havasından. Her ne olursa olsun Arda'yla vakit geçirmekten hoşlanıyordum. Eğlenceli ve güvenilir bir tipti. Onunla kendimi rahat hissediyordum.

Deniz ise gizli bir düşmandı sanki bana. Onla ne zaman karşılaşsam kaçmaya çalışıyordum ama garip bir şekilde yine de ona çekiliyordum. Onun, o inanılmaz derecedeki parlak mavi gözleri gözlerimi bulduğunda içimi tarifi imkansız bir heyecan sarıyordu.

Düşüncelerimi ondan uzaklaştırmak için gözlerimi yumdum. O tekin biri değildi ve kendini beğenmişin tekiydi. Hayatındaki tek eğlence beni sinirlendirmekti. Oysaki Arda güvenilir, eğlenceli ve kesinlikle Deniz'den daha yakışıklı bir tipti. Öyle farklı bir enerjisi vardı ki sokağın ortasında ışıldıyordu resmen. Ve gittiğimiz her yerde kız olsun erkek olsun herkesin ilgi odağı olabiliyordu.

Başımı iki yana salladım. Buraya huzur bulmak için gelmiştim. Düşüncelerimin ağırlığı altında ezilmeye değil!

Duyduğum bir çıtırtı ile dikkatim sesin geldiği yöne çekildi. Küçük adımlarla çıtırtının geldiği yere yürüdüm. Çalıların arasında inanılmaz güzel bir tavşan burnunu hareket ettirerek bir sağını bir solunu kokluyordu. Çıkardığım sevecen ses ile hızla bana döndü. Boncuk gibi gözlerinde bir an küçük bir ışıltı sezdim. Kollarımı ona açmıştım ki ok gibi öne fırlayıp zıplayarak kaçmaya başladı.

"Korkma, sana zarar vermeyeceğim." diye mırıldandım yumuşak bir sesle peşine düştüğümde. Tavşan pofuduk kuyruklu kıçını hoplatarak kaçıyordu benden. Birden bir ağaç kovuğunun içine girip gözden kayboldu.

Gözlerim ağacın sanki sonsuza uzanıyor gibi duran dallarına çıktı. Gövdesi o kadar kalındı ki bizim oturma odasını kaplayabilirdi. Dalları ise gökyüzünü kaplıyor, sonsuzluğa yol alırcasına sonu gelmiyordu. Hayatımda hiç bu kadar büyük bir ağaç görmemiştim. Gözlerim ortasındaki derin kovuğa kaydı. Bir insanın rahatça geçebileceği boyda ve endeydi. Yavaşça başımı uzattım. Kovuğun karşısı ormana açılıyor gibi ışık vardı.
Temkinli birkaç adım atmıştım ki birden kendimi içeride buldum. İçerisi ılık ve huzur vericiydi. Endişemi yenip hızla karşıya, ışığın kaynağına yürüdüm. Tahmin ettiğim gibi kovuğun sonu ormana açılıyordu. Ama bambaşka bir ormana.

Nutkum tutularak etrafıma baktım. Ağaçlar her zamanki gibi klasik ağaçlardı. Ama sanki daha saf, daha canlı, daha özgür duruyorlardı. Rüzgarla sallanan yaprakları eski bir türküyü söylüyor gibiydi. Gümüş ve altın benekli kelebekler uçuşuyordu etrafta. Ve tuhaf denecek kadar parlak altın renginde uçuşan hareler vardı. O harelerden biri hiç görmediğim bir çiçeğin üzerine geldi. Çiçeğin beyaz yaprakları kocamandı. Eğilerek altın renkli hareyi inceledim. Gördüğüm şey karşısında çığlık attım.

ELDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin