"Hayır!"
"İmkanı yok!"
"Daha nasıl yapacağını bilmiyorsun!"
"Sana neden güvenelim?"
Yükselen itiraz seslerine karşılık Alarik'in yaptığı tek şey sandalyesinde arkasına yaslanmak olmuştu. Laciverte koyulaşan gözlerini benim üzerimden çekmiyordu. Sanki odada benden başka kimse yokmuş gibi bütün odak noktası bendim. Bakışlarının yoğunluğu kızarmama neden olsa da dikkatimi diğerlerinin üzerine vermeye devam ettim. Ne kadar zor olsa da! Israrlı bakışları karnımın altında bir ağrıya, boğazımda ise kuruluğa neden oluyordu. Masanın üzerindeki su bardağını aldım ve boğazımdaki kuruluğun geçmesini umarak birkaç yudum içtim. Su değdiği anda şiş dudaklarım sızlamaya başladı. Acısını dindirebilmek için dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kaldım. İşte o an Alarik'e kaçamak bir bakış atmaktan alıkoyamadım kendimi.
Dudağının bir kenarı havaya kalkmıştı. İkimiz de aynı şeyi düşünüyorduk o an. Her defasında beni köşe bucağa kaçırıp öpmesiyle dudaklarım neredeyse yara olmuştu. Şimdiki bakışları da beni yerimden kaldırıp yeniden öpmek için yandığını belirtir şekilde parlıyordu. Bu düşünce yüzümü pancara döndürmüştü. Hemen tartışmaya döndüm.
Tartışma elbette Alarik ve benim yapacağımız tehlikeli yolculukla alakalıydı. Planımızı diğerlerine de anlatmıştı. Sonuç ise itirazlarsan başka bir şey değildi. Iolas beni şaşırtarak yorumda bulunmamıştı. Düşünceli bir halde odanın köşesindeki koltuğa oturmuş zemini inceliyordu. Onunla özel olarak konuşmam gerekiyordu. Tabii Alarik'ten kaçabilirsem bu mümkündü.
"Bitti mi?" diye ayağa kalktı birden Alarik. Herkes somurtkan bir halde ona döndü. Iolas'ın da dikkatini çekmeyi başarmıştı. Kendine güvenli bir duruşla bana doğru yürüdü. Kalp atışlarım hızlanırken birden herkesin içinde beni öpmeye kalkacağına dair korkunç bir fikir geldi aklıma. İçimde kaçmak için çok büyük bir istek oluşmuştu ki ellerini arkamdan omuzlarıma koyduğunda olduğum yere sinmiştim. Hepsi dikkatle ikimizi izliyordu. Alarik sahiplenici bir tavırla tepemde duruyordu.
"Ona zarar gelmesine asla izin vermem." dedi keskin bir sesle. Huzursuz bir şekilde bakıştılar.
"Asena'yı geçebileceğini sanıyorsan, göründüğün kadar zeki değilsindir."diye homurdandı Maglor, sırtını yasladığı duvar köşesinden. Elflerden kimse büyücüye güvenmiyordu. Sanırım ona güvenen bir tek ben vardım. Büyücü gözlerini Maglor'a dikti küçümseyen bir bakışla.
"Sen Asena'yı kaç kere gördün ki?" diyerek dudak büktü. Maglor'un ilk defa kızardığına şahit oldum o an. Alessea onun yerine lafa girdi.
"Görmemiz mi lazım onu bilmek için? Öteki alemin bekçi köpeği o. Asla Elda'nın dönmesine izin vermez."
Alarik gözlerini kısarak onu süzdü. "Köpek dediğini duymasın. Bu konuda çok hassas." Omuzlarımdaki ellerini bana güven verircesine sıktı. "Ayrıca kadınlar bana karşı koyamaz."
Odanın içindeki bütün kadınlar sözlerine gözlerini devirdi, buna ben de dahildim. "İğrençsin." diyerek omuzlarımdaki ellerini ittim. "Fakat başka çaremiz yok." diyerek diğerlerinin dikkatini üzerime çektim. "Hayatımı Mornor'dan kaçırarak geçiremem. Ayrıca bu kolyeyi daha ne kadar akıl sağlığımı yitirmeden koruyabilirim? Şu an bir belirti yok ama belki de zamanla beni de ele geçirecek."
Hepsi suskunlaşmıştı. Ayağa kalktım ve Iolas'a doğru yürüdüm. Yüzüme bakmıyordu. Lessien'in ihanetinden beridir bana karşı çok mahçuptu ve bilerek uzak duruyordu. Önünde diz çöktüm. Bana bakabilmesi için ellerini tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELDA
FantasyOrta Dünya'nın en kanlı savaşı yeni bitmiş, elflerin en büyük düşmanı Mornor güçsüz düşerek kabuğuna çekilmişti. Gücünü kazanması için tek bir kişi gerekiyordu ona. Her şeyden habersiz genç bir dişi elf. Elda.