"Kendimi kurban edeceğimi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz!"
Alarik kısa bir an gözlerini yüzüme sabitledi. Ardından omuzunu silkerek ateşin başına geçti. Ellerini alevlerin üzerine doğru tutarak birbirine sürttü. "Benim öyle bir düşüncem yok. Bu daha çok elflerin umutlarıyla alakalı. Bunu onlara da söylemelisin."
Şah damarımdan başlayan karıncalanma beynimin içine kadar ulaşıyordu. Yalan ilgileri ve sahte sevgileriyle beni nasıl bir tuzağa çekmişlerdi böyle? Oysaki beni önemsediklerini düşünmüştüm. Iolas, o da mı bu planın içindeydi?
"Bana onları kurtaracağına söz vermiştin."
Kaşlarını havaya kaldırdı. "Günlüğü getirmedin. Her şey karşılıklıdır bu hayatta tatlım."
"Günlüğü değil sakladığı büyüyü istiyordun."
"Benim büyüm." diye tısladı dişlerinin arasından. Yerinden fırladı ve iki uzun adımla yanıma geldi. Büyük elini alnıma dayadı. Onu itmek istesem de benden güçlüydü. Avuç içi serindi ve alnıma bastırıyordu. Hafif bir karıncalanma hissettim yeniden. Gözlerini yummuştu. "Burada. Onu senden alamıyorum ve bu durum canımı çok sıkıyor." diye söylendi. Beni bıraktıktan sonra kendi etrafında bir tur attı.
"Büyü tamam. Ama bana günlük de lazım."
Sıkıntıyla parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Neden bu kadar ulaşılmaz ve zor olmak zorundaydı? Neden hep emrederek iş yapma peşindeydi? "Sana yardım etmeme izin ver. Ne arıyorsun?"
"Sen önce kendine yardım et elfcik." diye söylendi sinirle. "Nasıl bir oyunun içinde olduğunu bile bilmiyorsun. Seni göz göre göre kandırıyorlar! Senin ölmeni istiyorlar! Kendileri için kurban olmanı! Sense hala gelmiş bana onları kurtarmam gerektiğini söylüyorsun. Aptal."
Kaşlarımı çattım. Neden bu kadar kızmıştı ki? Günlüğü alamadığım için miydi yani? "Bu benim sorunum. Bana onları kurtaracağını söyledin."
"Sen de bana günlüğü getirecektin!" diye patladı.
Elimi uzattım. Öyle sinirliydi ki yaptığım şeyle bir an şaşırdı. Anlamayarak yüzüme bakıyordu. Onun gerçek duygularını yansıttığını neredeyse hiç görmemiştim. Bu hali nadir zamanlarıydı. "Sana yardım edeceğim. Karşılığında onları kurtacaksın."
Yüzünde yeniden alaycı gülümsemesi belirdi. Kollarını göğsüne bağladı. "Bana zaten yardım edeceksin Ela." Yine ismime özellikle vurgu yapmıştı. "Ben de karşılığında o aptal elfleri değil, seni koruyacağım."
Dudağımı dişlerken düşünmeye çalışıyordum. "Bak sana ihtiyacım yok. Iolas zaten benim savaşçım. Beni o koruyabilir. Bir de arkadaşları elbette. Böylece sen de benle uğraşmak zorunda kalmazsın."
Başını yana yatırdı ve garip bir ifadeyle beni inceledi. "Sevgilini özledin demek." diye mırıldandı dokunaklı bir sesle. Yüzüm yavaş yavaş kızarmıştı.
"Ne? Ne saçmalıyorsun?"
Bu sefer benim etrafımda dönmeye başladı. Yavaş yavaş ve sinir bozucu bir dikkatle her hareketimi izleyerek yürüyordu. "Bana nasıl yardım etmeyi düşünüyorsun?"
"Günlükte ne vardı?"
Nefesini ensemde hissettiğimde irkildim. Öyle sessiz ve hızlı hareket ediyordu ki bir an yanımda bir an uzağımda oluyordu. Sarı saçlarımı sol omzuma topladı. Dokunuşuyla titrememek büyük sınavdı o an. Elleri omuzlarımı buldu. "Yıldızlara bak." diye mırıldandı alçak sesle.
Başımı kaldırıp kararmaya başlayan gökyüzüne baktım. Yıldızlar tek tük belli oluyordu. "Kendine bir yıldız seçmeni istesem bu hangisi olurdu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELDA
FantasiaOrta Dünya'nın en kanlı savaşı yeni bitmiş, elflerin en büyük düşmanı Mornor güçsüz düşerek kabuğuna çekilmişti. Gücünü kazanması için tek bir kişi gerekiyordu ona. Her şeyden habersiz genç bir dişi elf. Elda.