Bölüm 38

4.9K 360 98
                                    

Nisan'a sarıldığım gibi daha çok ağlamaya başlamıştı. Bayılacağından korkuyordum. Neyse ki Glìven küçük bir uykuya yatırmıştı onu. Yoksa ben de onunla birlikte ağlama krizine girecektim. Alarik elimi tutmuyor olsaydı bu kadar soğukkanlı olamazdım büyük bir ihtimalle. Odasına yatırdığımızda sevgiliyle baktım arkadaşıma. Belki de onu son görüşümdü. Yine de ailesine kavuşacağını bilmenin sevinci içinde gidiyordum.

"Uyurken ne kadar masum duruyor. Uyanık halinin tam tersi." Yanımda ürperen Alarik'e göz ucuyla baktım. Yine ne olmuştu acaba?

"Seni sağ salim getirmezsem en son korkacağım kişinin Mornor olması gerektiğini söyledi. İlk defa bir insandan korktum. İnanabiliyor musun?"

Yarı ağlayarak yarı gülerek sarıldım ona. Güven vermek istercesine omuzlarımı kavradı. Diğerleriyle vedalaşma zamanımız gelmişti.
İlk önce sarılan Aron olmuştu. "Lütfen geri dön." diye mırıldandı.

"Deneyeceğim. Eğer başarısız olursak, Nisan'ı sana emanet ediyorum. Birbirinize ısındığınızı düşündürecek sebeplerim var."

Utanarak gülümsedi. "Elbette." diye kekeledi. "Onu korurum."

Sonra diğerleriyle vedalaştım. Hayatları pahasına beni koruyanlara teşekkür ettim. Birbirlerine emanet ettim onları ve iyi şanslar diledim. En son Iolas sarıldı bana. Günlerdir suçluluk duygusuyla ve Alarik'le olan yakınlaşmamın acısıyla benden uzak durmuştu. Onu kaybetmek istemiyordum. Ailemden kalan bir yadigardı benim için. Ben de sıkıca sarıldım ona.

"Geri döneceksin." dedi tutkuyla, aksi olması imkansız gibi.

"Kendine iyi bak Iolas. Seni tanıdığım için çok memnunum."

Elleriyle yüzümü okşadı ve saçlarımın tepesini öptü. "Bu bir veda konuşması değil." diye gülümsemedi kırık dökük. Ardından Alarik'e döndü.

"Onu getireceğine inanıyorum." dedi hafif tehditvari bir ses tonuyla. Alarik koyulaşan gözleriyle bakıyordu ona. Sadece başını sallayarak cevapladı.

Onlar ormandan geçerek gideceklerdi. Biz ise Alarik'in daha önce de yaptığı gibi vakumlanarak gidecektik. Sadece kendisi yapabiliyordu bu evin sınırları içinde. Gri büyücünün büyüsü sınırlıydı.

Bir tek Glìven veda etmemişti. Garip gelse de tavrı Alarik eğleniyor gibiydi. "Hey bunak..." Benden yediği dirsekle bir an nefesi kesilse de toparlandı. Öfkeli bir bakış attı yüzüme. "İhtiyar delikanlı..." diye homurdandı alayla. "Bize veda öpücüğün yok mu?"

Glìven delici gözlerini Alarik'e dikti. Disiplinli bir babayla haylaz oğlunu andırıyordu aralarındaki ilişki bana. Cevap vermeyeceğini düşünmüştüm. Çünkü Alarik'le doğrudan hiç konuşmamıştı. Ama beni şaşırttı.

"Asena'yı ikna etmek için tek bir şansın var büyücü."

Alarik'in gözlerindeki alaycı pırıltılar bir anda söndü. Ağzını sımsıkı kapattı. Bakışları kararmıştı yine. Olduğu yerde kaskatı kesilmişti. Bu ne demekti? Glìven öylesine söyler gibi değil sanki soru sorarmış gibi söylemişti bu sözleri. İkisinin de bildiği bir şifreydi bu. Anlamını çözmem lazımdı. Birbirlerine sertçe baktılar. Ardından gri büyücü dışarı çıktı.

"Ne demek istedi?" diye sordum yüzündeki tepkileri dikkatle incelerken. Cevap vermedi.

***
Önümdeki soğumuş pizzaya ilgisizce baktım. Alarik karşımda oldukça hızlı bir şekilde pizzasını yiyordu. Benimse iştahım yoktu. Gerçi onun da iştahı olduğunu sanmıyordum. Soracağım sorulara cevap vermemek için ağzına zorla tıkıyordu pizza dilimlerini.

ELDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin