Bir elimde çilek şerbeti dolu kadehimle yana doğru eğilmiş Ateş'ten ok atmanın püf noktalarını öğreniyordum. Midem tıka basa dolmuştu. Elfler hakkında iyi yorumlar yapamazdım ama yemekleri gerçekten çok lezzetliydi.
"Asıl olay kollarını iyice germende." diyordu Ateş. Elinde hayali bir ok vardı. "Yayı ne kadar çok çekersen, ok o kadar hızlı atılır öne."
Dudaklarımı büzdüm. 'Anlıyorum." Aslında anlamıyordum. Ateş ne düşündüğümü anlamış olmalı ki gözleri parlıyordu. "Yarın sana ok atma dersi vereceğim." diye söz verdi.
"O zaman erken yatayım da erkenden kalkayım." dedim gülerek. Yorulmuştum. Son lokmasını da ağzına atarak ayaklandı.
"Seni götüreyim."
Bir kaşım havaya kalktı. "Yolu biliyorum. Yoksa adım başı peşimde bir adam mı olmalı?"
Bir şey söylemek için ağzını açtı ama sonra sustu. "Yalnız kalma diye demiştim."
"Yalnız kalmaya da ihtiyacım var." diye mırıldandım. Çaresizce başını salladı.
"Peki, madem öyle. İyi geceler."
Gülümseyerek cevapladım ve odamın yolunu tuttum. Artık yollar ezberimdeydi. Bir ay geçmişti Eldar'a geleli. Bir aydır Deniz'i görmüyordum. Bana bir görev verip ortadan kaybolmuştu. Bu da bir çeşit oyun muydu? Her neyse bana kolay kolay zarar veremezdi. Bir aydır bir savaşçı gibi eğitim görüyordum. Baya ilerlemiştim.
Odama giden koridora girerken Laurë çıktı karşıma. Yüzünde yamuk bir gülümseme vardı. Yeşil gözleri yanıyordu. "Odana mı gidiyorsun? "
"Evet." dedim kollarımı göğsümün altına bağladım. Yine ne yumurtlayacaktı? Ne düşündüğümü anlamış olmalı ki gülümsemesi alayla süslendi. Kulağıma eğildi. "İyi geceler. "Salına salına yürüyüp gitti. Sabır dilenerek yoluma devam ediyordum ki bu sefer başka bir sürprizle karşılaştım. Aron karanlığın içinden gülümseyerek çıktı.
"Senin burada ne işin var?" diyebildim şaşkınlıkla.
"Ziyaretine gelmek istedim." Esmer yüzünde pırıl pırıl bir tebessüm vardı. Kehribar rengi gözleri etkileyiciydi. Kolumu kaşıdım.
"Şey, bunu daha uygun bir saatte de yapabilirdin."
Neredeyse gece yarısı olmuştu ve Aron ziyaretime gelmişti. Yüzünde mahçup bir ifade oluştu. Siyah saçlarını karıştırdı. "Eldar'a girmem yasak."
Hemen etrafıma bakındım. "Neden?"
Yaramaz bir gülümseme ile baktı. "İsyan çıkardım. "
Çok güzel diye bağırmak istedim. Elflerin zaten gözü üzerimdeydi. Bir de adı isyancıya çıkmış ve ülkeye girişi yasaklanmış biriyle yakaladıklarında akıbetim ne olurdu hiç merak etmiyordum doğrusu. Laurë kına yakardı herhalde. Koluna yapıştım ve hızlı adımlarla odama çekiştirdim. Neyse ki yaklaşmıştık. Hızla kilidi açtım ve onu içeriye sürükledim. Kapıyı sertçe kapatıp, iki kere kilitledim.
"Bir problem mi var? "
"Elfler beni henüz kabul etmediler."
Yüzündeki ifade tam anlamıyla biliyordum demekti. Anlayışla başını salladı. "Özür dilerim. Sadece iyi misin diye merak etmiştim. Bir daha böyle dikkatsizce davranmam."
"Ben iyiyim Aron. Teşekkür ederim. "
Gözlerinde bir kararsızlık vardı. Her ne söyleyecekse iyiye alamet olmadığı kesindi. Yine de ona güveniyordum. Aron'da hissettiğim sıcak bir duygu vardı. Dışarıda şiddetli bir fırtına varken, sıcak yatağında güvenle uyumak gibi bir his veriyordu bana. Yine de fırtınanın gürültüsü bile korkmama yetiyordu. Nasıl bir yola girmiştim bilmiyordum. Kime güvenmeliydim emin değildim. Ben düşüncelerim ile boğulurken Aron yumuşak bir sesle konuşmaya başladı. "Elfler seni kabul etmezlerse onlar için bir tehdit olursun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELDA
FantasyOrta Dünya'nın en kanlı savaşı yeni bitmiş, elflerin en büyük düşmanı Mornor güçsüz düşerek kabuğuna çekilmişti. Gücünü kazanması için tek bir kişi gerekiyordu ona. Her şeyden habersiz genç bir dişi elf. Elda.