Yalnızlık alelade bir şey değildi. Düşünülenin aksine basit hiçbir tarafı yoktu. İnsan yalnızlığa alışmazdı. İnsan, yalnızlıkta nasıl yaşayacağını öğrenirdi. Belki de yaşayamayacağını...
Gözlerimi açamıyor oluşum, göğsümün üzerindeki ağırlık ve bileğimdeki sızıya odaklanan vücudum bana ölümü fısıldıyordu. Bir yerde uzandığımı biliyordum. Sırtımın altındaki soğuk ve kaygan çarşaf bunu kanıtlıyordu. Damlayan serumun sesi kulaklarımda çınlıyordu.
Nefes alırken de ölebilirdi bir insan. Aldığım her nefes, haketmiyormuşum gibi içimi yakarken, yaşadığımdan da birşey anlamıyordum zaten. Hep böyle mi olacaktı? Düşünmek bile yoruyordu artık beni. Yürümeye mecalim yokken koşmam beklenemezdi benden.
Bir kitapta okumuştum. İnsanlar öldüğünü başta anlamaz, etraftaki seslerden ancak farkedebilirmiş diyordu. Başımda birinin ağlamasını beklemiyordum. Bunu yapacak bir insan yoktu. Bileklerimdeki sızı, göğsümün üstündeki ağırlık ve damla sesleri bunu kanıtlar mıydı?
Parmak uçlarımdaki kan, bir başka elde nefes alabilirdi, eğer biri tutsaydı. Ama şimdi o kimsenin tutmadığı ellerim acıyla yalnızlığın ezgisine mahkum kalmıştı.
Gözlerimi açmaya çalıştığımda başaramadım. Sanırım gerçekten ölmüştüm.
Ölümü böylesine dilerken, şimdi nefes almak istiyordum. Sanki buradan gitmeden yapmam gereken birşey vardı. Yaşamam gereken birşey daha olduğunu hissediyordum. Hep öyle olmaz mıydı zaten? Ölüm bile içinde umudu taşırdı.
"Kendine gelmiş olmalısın."
Dudaklarıma çarpan nefesim ve kulaklarımı dolduran ses, yaşadığımın kanıtı mıydı? İnsan sesi olduğuna emin değildim. Başımda bekleyecek bir insan yoktu.
İstemsizce birbirinden ayrılan kirpiklerim, başımda dikilen birini görmemi sağladı.
Anne?
Daha iyi görebilmek için gözlerimi kıstım. Kızıl saçlı, beyaz önlüklü bir kadın başımdaydı. Görünüşe bakılırsa annemden çok bir hemşireye benziyordu. Yavaşça kalkmaya çalıştığımda engel oldu.
"Yat lütfen. Henüz serum bitmedi."dediğinde algılamaya çalışıyordum.
"Neden buradayım?"
Gülümserken seruma enjekte ettiği şırınganın iğnesini yan tarafındaki çöpe attı.
"Hatırlamıyor musun?"
Hatırlıyordum. Avcumun içindeki cam kırıklarının, kalbime nasıl battığını, gözyaşlarımla nasıl çırpındığımı en az bileklerimdeki sızı kadar iyi hatırlıyordum.
"Hatırlıyorum." dedim zorlukla yutkunurken.
"Hatırlıyorum ama burada ne işim var? Beni buraya getirecek...""Ailenin olayını biliyorum." dedi acıdığını göstermemek için verdiği büyük çabayla. "Komşular sesini duyup yardımcı olmak istediler. Eve uğramak istedin sanırım." dedi tatlı bir ifadeyle sözümü keserek.
Ellerini mendille temizlerken konuştu;"Hangi yurtta kalıyorsun?"
Ailemin ölümünden sonra henüz on yedi yaşında olduğumdan devletin güvencesinde olmam gerekiyordu.
Ben bunu yapmak istemedim. Yurt kaydı yaptırıp, evde kalmaya devam ettim. Ailemden kalan para ile geçiniyordum. En azından reşit olana kadar beni idare edecekti. Evi ve hatıralarımı bırakıp yurda yerleşmek bana göre değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevsene Beni
Teen FictionYaşamdan vazgeçmiş bir kız, ölümden daha derin birine el uzatırsa ne olur? Kanatları kırık kelebek, görkemli büyük denize uçabilir mi? Peki ya bu deniz, kelebeği asla bırakmak istemez, ona dalgalarıyla sarılırsa, ne olacak? ••••••••• "Araftı o. Ald...