Eğer bu ateş bizi yakmayacaksa, külleri hatıra kalacak mı ceplerimize? Peki ya yanarsak? Hatıra biz mi olacağız?
Söylediğim şeyle beraber şaşkınlıkla dudakları aralandı. Başını yana eğerken küçük bir tebessüm oluştu yüzünde ama hemen ifadesini değiştirdi.Neden benden bu kadar uzak durmak istiyordu ki?
Neden onu görmeme izin vermiyordu?
"Yapma böyle." dedim fısılarcasına. Benden biraz uzak duran ellerine götürdüm usulca ellerimi. Bu çocuğun yanında tüm kalbimi görebiliyormuş gibi hissediyordum. Tüm yalnızlığım gidecekmiş gibi.
Bakışları yavaşça ellerime kaydı.Daha sonra yine aynı yavaşlıkla gözlerini gözlerimle buluşturdu.
"Bunu benden alma. Seni görmeme izin ver. Keşfetmeme izin ver."
Bakışlarındaki derinlik beni korkutsa da gözlerimi kaçırmayacaktım. Bana bahşedilen bu güzellik sanki Tanrı'nın bana son hediyesiymiş gibi sahip çıkacaktım.
"Hayal gücünün sınırlarını zorladığı an, gerçek dünyayı keşfettiğin andır Açelya." dedikten sonra elini, benim elimden ayırdı. Sol gözüm seğirirken dudağımı istemsizce ısırarak elimize baktım.
"Senin beni keşfetmen hayal gücüne bağlı bir şey olmamalı." diye cümlesini tamamladı.
Hayal gücü değildi bu. İnandığım ve her şeyden çok inanmak istediğim bir şeydi. Tüm varlığıyla burdaydı işte.
Gözlerimi tekrar ona çıkarıp acıyla baktım. Hissedip hissetmediğini bilmiyordum ama hissetmesini diledim.
Birkaç saniye daha aynı derinlikle baktıktan sonra arkasını döndü.
"Savaş Demir..."
Gitmek üzere birkaç adım atmıştı ki, sesimle tekrar duraksadı. Ama bana dönmedi.
"Kalbinin ucuna bile olsa dokunmuşsam, sırf bunun için seni bir ömür taşırım kalbimde.."
Yalan değildi. Onu cidden bulduğumu hissediyordum. Ondan başka kimsem olmadığını da...
Göz ucuyla başını bana çevirdiğinde aramızdaki bir iki metrelik farka bağlı olarak bağırıyordum.
"Karanlıktan korkan bir kıza, aslında karanlığa sığınabileceğini öğrettin. Sırf bunun için, sırf bunun için bir ömür, çok da uzun olmasa da, bir ömür içimden atamam seni."
Söylediklerimle birlikte gövdesi de bana doğru dönerken, bakışlarını önce yere indirip daha sonra tekrar bana çıkardı.
"Ziyan olacaksın, demiştim." dedi mırıldanırcasına. Ama yine de dudaklarına bakarak anlamıştım ne dediğini.
"Görüyorum ki çoktan harabesin!" diye bağırdı. Birkaç saniyelik bir bakışmanın ardından bu sefer gerçekten arkasını dönüp gitti.
Söylediklerinin üzerimdeki etkisi ile istemsizce elimi ensemde gezdirdim. Yüzüme vuran rüzgar yüzünden birbirine giren saçlarım beni zorluyordu. Parmaklarımı saç tellerimi ayırmak için uğraşırken yavaşça diz çöktüm.
Önümüzdeki demire dizili kelebeklerin uçtuğunu anlamam geç olmamıştı. İçimdeki kelebeklerden, asıl kelebeklere vakit ayıramamıştım.
"Savaş..." dedim kendi kendime yere bakarken. Savaş'ın orda olmadığını bile bile ona seslendiyordum.
"Daha ne kadar savaşacaksın benimle?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevsene Beni
Teen FictionYaşamdan vazgeçmiş bir kız, ölümden daha derin birine el uzatırsa ne olur? Kanatları kırık kelebek, görkemli büyük denize uçabilir mi? Peki ya bu deniz, kelebeği asla bırakmak istemez, ona dalgalarıyla sarılırsa, ne olacak? ••••••••• "Araftı o. Ald...