(41) Tuğgeneralin tehdidi.

3.2K 221 22
                                    

İYİ OKUMALAR...

''Ya, Elif artık yemek istemiyorum. ''

''Aç ağzını uçak geliyor, " elimdeki çorba dolu kaşığı Duygu'nun ağzına doğru götürürken söylemiştim bunları. "Açsana kız ağzını!" Ona kızarken, o ise tıpkı bir çocuk gibi mızmızlık yapıyordu.

''Elif, yemek istemiyorum. Gerçekten çok doydum. Ben sadece burdan çıkmak istiyoruum. '' yalvaran bakışları üzerimde gezinirken, elimdeki kaşığı kayal kırıklığı ile kaseye geri bırakmıştım.

"Duygu, 3 kaşık yedin sadece. İyileşmen için yemek yemen gerekir. " tıpkı bir anne gibi ona akıl öğretirken, o göz devirmişti.

İçeriye doktor girince oflayarak elimdeki tepsiyi masaya bırakmıştım. .

''Kendinizi nasıl hissediyorsunuz Duygu hanım? '' doktorun sorusu ile Duygunun gözleri kocaman açılmıştı.

''İnanır mısınız doktor bey, kendimi turp gibi hissediyorum maaşallah. Yeterki beni burdan çıkarın. Ne zaman çıkıyorum burdan? ''

Duygu'nun bu hâline gülen doktor, ''Bir süre daha misafirimizsiniz. '' cevabını vermişti.

''Ama ben burda kalmak istemiyorum. Bakın şimdiyken aksiyon dolu dakikalarımı özledim.'' Demişti dudağını büzerek.

''Aksiyon dolu dakikalarınıza geri dönmek istiyorsanız dinlenmeniz lazım Duygu Hanım.''

İkisinin konuşmalarını dinlerken, gözümü doktordan hiç ayırmıyordum. Sanki bir tuhaf bakıyordu Duygu'ya.

"Elif o doktoru hemen bu odadan çıkart. " iç sesime olumluca kafa salladım. 

''Doktor bey,  işiniz bittiyse çıkabilir misiniz? Arkadaşımla özel bir konu hakkında konuşmak istiyorumda.  '' bu sözlerim üzerine doktor çatık kaşları ile bana bakıp odadan ayrılmıştı.

Etrafı bir süre koyu bir sessizlik kapladı. Ta ki, "Elif?" Köşede sessizce oturan komutanımın sesini duyana kadar.

Gözlerimi ona doğru çevirdiğimde, " Efendim komutanım?" Sorusunu sormuştum.

"Üstler seni bekliyor. "

Kaşlarım çatılmıştı, "Neden?" Gözlerim etrafta gezinirken herkesin bizi izlediğini fark ettim. "Kötü bir şey mi yaptım komutanım?"

Sinan komutan sanki biraz endişeli gözüküyordu bu konuda. "Bilmiyorum, bu konuda bana bir şey söylenmedi. Sadece seni istediklerini dile getirdi. "

"Peki, bu kişi kim komutanım? Birçok komutan mı istedi beni, yoksa tek bir kişi mi?" Bu sorum onun hoşuna gitmemişti ya da vereceği cevap hoşuna gitmemişti ki kaşları çatılmıştı. 

"Tuğgeneral Kemal Öztürk. " duyduğum isimle sertçe yutkunurken, şaşkınlıkla kaşlarım havaya kalkmıştı.

Tuğgeneral mi? Kemal Öztürk mü?

Beynim error verirken anlamlandıramadığım birçok şey vardı.

Amcam tuğgeneral miydi?
Bu komutan eğer gerçektende amcamsa, o zaman teröre çalışmıyordur? Ya da çalışıyordur. Bilemiyorum.  Yine kafamda bir sürü soru...

"Elif, bu adama dikkat et. Saygısızlık yapma ama güvenmede. Pek tekin biri değil. " komutanımın uyarısı, kafamda bitmek bilmeyen sorulara yenilerini eklemişti.

"Ne zaman görüşmeye gideceğim?" Nihayet asıl soruyu bulup, sorabilmiştim komutanıma.

"Şimdi. " oturduğu yerden ayağı kalktığında ben de ayağı kalkmıştım. Tam karşımda durup, ellerimin arasına ufak bir kağıt sıkıştırmıştı. "Bu adresteki karakola git, Kemal komutan zaten seni bekliyor. "

HER ŞEY VATAN İÇİN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin