"Hadi bakalım bugün büyük gün!"
DoHee'nin odaya dalmasıyla yatakta kıpırdandım. Daha uyanma vakti ya da etkinlik saati gelmemişti.
"Size bahsettiğim şu sürpriz var ya, bugün o gün."
O kadar neşeliydi ki bir an kendimi emo bir ergen gibi hissettim. O genç bir kız ben yaşlı bir nineydim.
İçimden umarım buna değecek bir şeydir diye geçirdim.
DoHee'nin talimatları arasında kalkıp üzerimi giydim. Söylediğine göre ferah bir yere gidecektik. Altıma bir eşofman şort, üzerime de bir tişört giyip çıktım. Ben odadan çıktığımda Jin, DoHee'nin yanında dikiliyordu.
Onunda uykudan zor uyandığı belliydi. Gözlerini ovuştururken bir yandan bir şeyler söyleniyordu. Beni görünce kocaman gülümsedi. Bu gülümseme karşısında biraz afallaşmıştım.
"Günaydın." dedim yanlarına gidip. İkisi de günaydın diyerek selamladı.
"Bakın bunu kimsenin bilmemesi lazım, izin almak için fazla uğraştım." DoHee asansörde hızlı hızlı konuşuyordu. Aslında hep aynı şeyleri tekrarlıyor gibiydi. Asansör durduğunda lobiye indiğimizi anladım.
Binadan çıkıp, bahçede ilerlemeye başladık. Gittiğimiz yere baktım, yapım aşamasında ki seraya ilerliyorduk. Sera'nın girişine geldiğimizde, hemen kapının önünde ki kulübeden bir adam çıktı. Güvenlik görevlisiydi. DoHee ile kısa bir süre, sessiz bir konuşma yaptılar. Ardından güvenlik kulübeye dönüp, içeriden bir tuşa bastı. Sera'nın kapısı iki yana sessizce açıldı.
Karşımdaki manzaraya bir süre baktım. Nutkum tutulmuştu.
"Vay be!" İlk tepki Jin'den gelmişti.
Hayran kalmıştım.
Her yer camdandı. İçeri rengarenk yüzlerce çeşit çiçek vardı. Ortada kocaman bir heykel duruyordu. Heykel ağzından su fışkırtıyor, su hızla havuzda gözden kayboluyordu.
Açıkçası bunu hiç ama hiç beklemiyordum.
"Ee beğendiniz mi?" DoHee dikkatle bizi izliyordu.
"Bayıldım." dedim tek kelimeyle. Öyleydi. Harika bir yerdi.
"Buranın yetkilisi benim. O yüzden yönetimden ufak bir ricada bulundum. Daha yetkili personel dışında kimse burayı görmedi. Siz ikiniz," heyecanla bizi gösterdi "İlksiniz."
Derin bir nefesle temiz kokuyu içime çektim. Çiçekler, o kadar güzel kokuları vardı ki.
"İçeri girin, biraz kalma izniniz var." DoHee göz kırpıp, içeriye ilerledi. Bende arkasından gittim. Hipnotize bir etkisi vardı buranın. Çiçeklerin renkleri göz alıyordu.
Bir tanesine doğru ilerleyip, dikkatle baktım. Pembe bir çiçekti. İnce bir daldan beş altı tane çıkmıştı. Ortasında ise daha koyu bir pembeden leke vardı.
"Pembe Glayör." duyduğum sesle aniden irkildim "Zarafeti temsil eder. Güzel seçim." Jin biraz yanımda çiçeğe bakıyordu.
Tamam çiçeklerden anlıyor olması fazlasıyla havalıydı.
"Çiçeklerden anlar mısın?" dedim merakla.
"Dikkatini çekmek hoşuma gitti," dedikten sonra gülümsedi "Ablam bir çiçek delisiydi. Evimizin her köşesinde çiçekler vardı. Ve küçükken beni zorla seralara götürür, tüm çiçekleri anlatırdı." yüzündeki gülümseme acılı bir hal almıştı. Anlayışla başımı salladım.
"Ben... Hep çiçekleri öğrenmek istedim. Ama bunun için pek cesaretim yoktu. Biraz zor bir iş." bende küçük bir itirafta bulundum.
"Şuna bak," parmağıyla bir çiçeği gösterdi. Pembe Glayörlerin arkasında sapsarı ve ortasında küçük bir çanak olan çiçeklere baktım "Onlar bizim ihtiyacımız olan çiçekler, umut. Altın Kadeh çiçeği umudu temsil eder."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aklını Kaybetme [SeokJin]✅
Fanfiction"Dokunma fobisi olan bir kız, yani ben. Ölmüş ablasını baktığı her yerde gören birisi, Kim SeokJin. İkimizin ortak noktası; Bir akıl hastanesine gelmemiz. Görmemem gereken bazı şeyler ise bizi bir araya getirdi. Belki de görmem en iyisi. Böylece...