Sabaha akan bir burun, kızarık gözler ve daha da kötüsü bitkin bir vücut ile uyandım. Sebebini araştırma gereği duymadım çünkü açık olan camdan içeri giren serin hava yeterli bir sebepti.
Hava artık git gide soğuyordu. Yazın o güzel sıcaklığını atıyorduk.
Dolaptan triko ama ince bir kazak ve bir pantolon çıkardım. Saçlarımı bağlayıp odadan çıktım. Bugün fazla erken kalkmıştım. Hastane de etrafta gezinen görevliler dışında pek bir kimse yoktu. Bahçeye çıktığımda triko kazağa şükrettim. Hasta hasta bahçede gezmek saçma görünebilir ama temiz havaya ihtiyacım var.
Sessiz bir şekilde, etrafı dinleyerek yürümeye başladım.
Bugünlerde ne zaman bir sessizlik olsa kendimi yüzlerce, milyonlarca cevabını en azından şuan alamayacağım soruyla yüzleşirken buluyordum. Durup etrafı izledim. Sonbahar gelmişti. Yapraklar hızla dökülüyordu.
"Günaydın," arkamdan gelen sesle birden irkildim.
YooJun, kahverengi bir kazak ve siyah bir kotla yanıma gelmişti "Sana da günaydın,"
"Erkencisin," dediğinde omuz silktim "Biraz rahatsızlanmışım."
"Havalar soğudu." diyerek beni onayladı.
İkimizde susmuş etrafı dinliyorduk.
Sessizliği ilk bozan hemen yanımda ki YooJun oldu "Jin ile ne kadar zamandır tanışıyorsunuz?"
Ağzımı aradığına eminim "Buraya geldiğimizde tanıştık. Ondan öncesi yok."
"Tatlı kızsın," dediğinde ne yapacağımı bir anlığına kestiremedim "Yani bence güzelsin, Jin'e göre de güzel olduğuna eminim."
Güldüm "Jin beni çirkin ördek gibi görüyor. Sanki kendisi çok yakışıklı..."
Evet, yakışıklıydı. Bu küçük yalanı söylemek bile kendimi kötü hissettirdi.
"Jin sana da tuhaf geliyor mu?" dedi YooJun sessiz bir şekilde "Nasıl yani?" dedim.
"Yani... Bilmem bana garip geliyor, tavırları falan." YooJun'un ne yapmak istediğini anlayamıyordum.
"Bunu pek düşünmedim, o kadar yakın değiliz." diyerek konuyu geçiştirmeye çalıştım. Bunu Jin ile konuşmam gerekiyordu.
Ve öylede yaptım. Jin'i yalnız başına gördüğüm ilk an onunla konuştum. Biraz düşündükten sonra kendi kendine güldü "Kolay bir oyun. Seni kendi tarafına çekmeye çalışıyor."
Bu benimde aklıma gelen şeydi "Ne yapayım sence?"
"Oyununa gel. Onun tarafına git. Biraz tehlikeli olabilir ama bir şeyler öğrenmemiz daha kolay olur."
Aklıma birden YeJin'in söyledikleri geldi. YooJun'dan uzak durmamız gerektiğini söylemişti. Ama şuan elimizdeki tek şey YooJun'du.
"Sence bu doğru olur mu yani anlarsa?"
Jin'e dikkatli bir şekilde baktım biraz tuhaftı, omuz silkti "Anlamaz." normalden çok daha farklı davranıyordu.
"Sen iyi misin?" dedim merakla.
"İyiyim, doktorla randevum var." diyerek yanımdan ayrıldığında merakla arkasından bakıyordum.
Kesinlikle bir şey vardı. Rehberlik odasında DoHee hariç kimse yoktu.
"Hara! Buraya gelsene, biraz kız kıza takılalım." DoHee'nin heyecanlı tavrıyla birlikte koltuğun bir kenarına oturdum.
"O iki erkek ile tek takılmak zor olmalı. İnan seninle vakit geçirmek için çok çabalıyorum," DoHee heyecanla konuşurken benim gözüm eline takıldı "O bir yüzük mü?" dedim şaşkınlıkla. Daha önce bir yüzüğü yoktu. Üzerinde kocaman bir tek taş olan yüzüğe hayretle baktım, DoHee ise utanarak yüzünü gizledi "Şey bir evlilik teklifi aldım." sesindeki heyecan ve mutluluğu saklayamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aklını Kaybetme [SeokJin]✅
Fanfiction"Dokunma fobisi olan bir kız, yani ben. Ölmüş ablasını baktığı her yerde gören birisi, Kim SeokJin. İkimizin ortak noktası; Bir akıl hastanesine gelmemiz. Görmemem gereken bazı şeyler ise bizi bir araya getirdi. Belki de görmem en iyisi. Böylece...