Yine hastane

3.3K 141 9
                                    

Tam çıkacaktım ki bize doğru bakan bir çift gözle karşılaştım.

Yaşlı bir amca yolun ortasında durmuş bize bakarak söyleniyordu

"Yazık yazık. Bu gençlikte hiç terbiye kalmamış. Ah ah! Bu vatan bu hale de mi gelecekti. Biz çok şey gördük yaşadık..."

Anladığım kadarıyla adamın susmak gibi bir niyeti yoktu. Onu takmamaya çalışarak arbadan indim ve eve doğru yürümeye başladım.

Eve girer girmez odama geçtim. Annemin sorgusuna yakalanmamak için hemen kolilerdeki eşyalarımı yerleştirmeye başladım.

Adamlara Ankara'dan geldiklerini söylemelerini tembih etmiştik. Bir sorun çıkmadığına göre demek ki görevlerini iyi yapmışlardı.

Kitaplarımı da güzelce masamın üstüne dizerek işleri bitirdim. Her şeyi dans ederek yaptığım için hem çok yorulmuş hem de terlemiştim.

Bir duş almak kesinlikle iyi gelecekti.

Duştan çıkınca direk odama geçtim. Annemle babamı hala görmemiştim. Sahi acaba onlar benim eve geldiğimi bilmiyorlar mı? Beni yemeğe bile çağırmadılar.

Sorguya çekilmeyi göze alıp mutfağa gittim. Yemekler hazırdı ama annem ortada yoktu.

Televizyon izliyordur diye düşünerek oturma odasına baktım ama orada da kimse yoktu.

Son olarak yatak odasına bakmaya karar verdim. Babamın uyuyor olma ihtimali yüksek olduğundan kapıyı sessizce açarak kafamı içeri uzattım.

Gördüğüm manzara karşısında yüzümü bir gülümseme kapladı.

Annem yatağa kıvrılmış bir şekilde babama sarılarak uyuyakalmış.

Biraz daha bu güzel tabloyu seyrettikten sonra kenardan bir battaniye alıp yavaşça annemin üzerine örttüm. Kıpırdanır gibi olsa da uyanmadı.

Parmağımın ucuna basa basa kapıya ulaştığımda son kez bakarak dışarı çıktım.

Aç olduğumu hissederek mutfağa girdim. Masada hazır olan salatadan bir kaseye doldurdum. Yemeği annemlerle birlikte yemek istiyordum.

Dolaptan meyve suyunu da çıkarıp bir bardağa doldurdum. Kasemi ve bardağımı elime alarak odama geçtim.

Yazılılar başlamıştı ve benim ders çalışmam gerekiyordu ama benim hiç çalışasım yoktu. Ben de bilgisayarı açmaya karar verdim.

Yastığımı yatak başlığına dayayarak oturdum. Laptopu kucağıma çektim. Birkaç ay boyunca sosyal medyadan çok uzak kalmıştım.

İlk önce Facebook'u açtım. Bir sürü arkadaşlık isteği vardı. Çoğu okuldakilerdi. Kim olduklarını anlayabildiklerimin tekliflerini kabul ettim. Murat'ın sayfasına girerek resimlerine bakmaya başladım. Hepsinde ayrı bir yakışıklı çıkmıştı.

Bir kaç tane Serhat'la çekildiği fotoğraf da vardı. Onun haricinde hepsi kendi fotoğraflarıydı.

Onunla hiç fotoğraf çekinmemiştim. Eğer çekinmiş olsaydık zaten hemen telefonumda duvar kağıdı yapardım.

Bir dahaki buluşmamızda fotoğraf çekeceğimi aklıma kazıyarak Murat'ın sayfasını kapattım.

Ceren'e anlatmamış olduğum her şeyi anlattıktan sonra daha iyi hissediyordum. Birileriyle dertleşmek her zaman beni rahatlatırdı.

Bilgisayarı kapatıp komidinin üstüne koydum. Daha sonra üstündekileri bitirdiğim tepsiyi mutfağa götürmek üzere ayaklandım.

Tepsiyi direk tezgahın üstüne koydum. Hamarat kızlar gibi bulaşıkları yıkamadım tabi ki de.

Annemlerin uyuduğu ve Murat'la aynı sitede oturduğumuz aklıma gelince onu aramaya karar verdim.

Telefonumu elime alıp ara tuşuna bastım. Bir kaç çalıştan sonra açıldı.

"Alo"

"Alo sevgilim"

"Hayrola aşkım bir şey mi oldu?"

"Seni aramam için illa bir şey mi olması lazım?"

"Bilmem"

"O zaman bil diye söylüyorum; sadece özlediğim için aradım."

"Hmm, peki özleminizi gidermek için ne yapabiliriz hanımefendi?"

"Ihımm, bir düşünelim...Belki bahçede buluşabiliriz."

"Benim için hava hoş da sen annenlerden nasıl izin alacaksın?"

"İzin almama gerek yok ki"

"Nasıl yani kaçacak mısın?"

"Hayır tabi ki de. Uyuyorlar. Ölsem bile ruhları duymaz."

"Tamam o zaman beş dakikaya çardakta buluşalım."

"Tamam"

"Hadi görüşürüz bebeğim"

"Görüşürüz sevgilim"

Telefonu kapattığım gibi odama koştum. Pijamalarımı çıkarıp kot pantolon ve gömlek giydim. Saçlarıma da çeki düzen verip aynada son kez kendime baktım.

Telefonumu ve evin anahtarını cebime koyup dışarı çıktım.

Çardağa geldiğimde Murat henüz gelmemişti. Bir de kızlara geç hazırlanıyor derler.

Oturup beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra bana doğru gelen bir yakışıklı gördüm.

Yanıma gelir gelmez bana sarıldı. Ben de hemen kollarımı boynuna dolayıp aşık olduğum kokusunu en derinlerime kadar çektim.

Birbirimizden ayrılıp oturduk. Daha doğrusu o oturdu ben de yatarak başımı dizlerine koydum.

Bir eliyle elimi tutarken bur eliyle de saçlarımı okşamaya başladı. Baş parmağımla eline hayali daireler çizerken gözlerinin içine bakarak "Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?" diye sordum.

Kenetlenmiş ellerimizi kaldırıp öpmeden önce "Tabi ki de hayatım. Bir o kadar da ben seni seviyorum." dedi.

Biraz sonra aklıma gelen şeyle yattığım yerden doğrularak telefonumu çıkardım.

"Biliyor musun aşkım, benim duvar kağıdı yapabileceğim bir resmimiz hiç yok."

Telefonuma bakıp sırıtarak "Olsun o zaman." dedi.

Türlü şekillerde fotoğraf çekilirken kahkahalarımı durduramıyordum. O kadar saçma pozlar veriyorduk ki biri bizi görse deli zannederdi.

Şu an o kadar mutluydum ki hiç bir şey moralimi bozamazdı.

Ben tam mutluluğumuzu düşünürken Murat birden fenalaştı. Ne yapacağımı bilemedim. Bayılmak üzereydi ve benim elimden hiç bir şey gelmiyordu.

Birden başı omzuma düştü ve hareketsiz kaldı. Bayılmıştı.

Gözyaşlarıma engel olamadan ambulansı aradım. Ambulans gelene kadar onu uyandırmaya çalıştım ama hiçbir tepki vermiyordu.

...

Murat'ı acile alırlarken öylece arkalarından bakıyordum.

Aynı Serhat'ta olduğu gibi hiç bir şey yapamıyordum.

Hemen Serhat'ı arayıp gelmesini söyledim. Hala küslerdi ama bu durumda birbirlerinin yanında olmaları gerekirdi.

Serhat'ın gelmesini çaresizce beklerken tek düşündüğüm hastanelerden nefret ettiğimdi.

Yeni Şehir, Yeni HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin