Karanlık.
Gözlerimi açtığımda, ilk başta gözkapaklarımın hala örtülü olduğunu zannedip, gözlerimi kırpıştırdım. Hayır, açıklardı ve benim gördüğüm tek şey karanlıktı.Zifiri karanlık.
Etrafta tek bir tane bile ışık kaynağı olmadığı için değil uzağı, kendi ellerimi bile göremiyordum.
Ayrıca bütün vücudum oturduğum bu sandayeye bağlıydı, ellerimi göremiyor oluşum hareket ettiremediğimden değil de buradan geliyor da olabilirdi tabii.Peki ya neden bağlıydım, ve neden karanlıktı?
Kendimi sallayıp, biraz hareket etmeye çalışsam da çabalarım olumsuz sonuç vermiş, bir türlü yerimden tek bir santim bile kıpırdayamamıştım.
"Ne tür bi şaka bu lan?!" diye mırıldandım sessizce, sesim tahminimden daha yüksek ve öfkeli çıkmıştı.Fazlasıyla hem de.
Eğer birilerinin niyeti iyi değilse ve sesimi duydularsa, kesinlikle sıçmıştım.
İçimden kendime lanetler okuyordum ki bir süre sonra kimsenin gelmediğini fark ettim. Etrafta tek bir hareket bile yoktu, sessizlik bulunduğum ortamın her santimetresini ele geçirmişti. Duyduğum tek şey çınlayan kulaklarım ve kalp atışlarımdı ki biraz odaklanırsam eğer damarlarımda akan kanın sesini de çok uzaktan duyabiliyordum.
Kendimce yapabileceğim en iyi şeyi yaptım: bekledim.
Dakikalarca, belki de saatlerce.Ama kimse gelmedi.
Tam da pes edip uyumaya, daha doğrusu sonsuz bir boyun ağrısı çekmeye gidiyordum ki duyduğum ayak sesleriyle avını sezmiş kaplan misali dikkatimi verdim onlara.
Tok, geniş aralıklı adımlardı bunlar. İnsanlara, giriş yaptığında "Ben buradayım!" diyen, etrafına korku salan türdendi ses.Sonra onu gördüm. O yüzü.
Daha çok, o sırıtışı. Bembeyaz, inci gibi olan o dişleri.
Ve bir parmak şıklatısı... Bilincimin kapandığını hissettim."Ahh!"
Attığım küçük çaplı çığlık, bulunduğum odanın içini doldururken göğsümün içinde özgür kalmaya çalışan bir kuş misali çırpınıyordu kalbim. Daha önce hiç bu kadar gerçekçi ve rahatsız edici bir rüya görmemiştim, ya da öyle olduğunu düşünüyordum.Kendimle alakalı olan düşüncelerimin önünü, odayı fark ettiğimde kesmiştim. Burası, tanıdık gelmiyordu, hatta tam tersine bana çok yabancıydı burası.
Oda, gece olduğu için beyaz pirinçten yapılmış büyük pencereden sızan dolunay ışığıyla aydınlanıyordu. Bordo renki kalın perdeler, iki yana çekilmişti, etekleri yerlere sürünüyordu.
Odanın neredeyse tamamı beyaz ve bordo mobilyalardan oluşuyordu. Lale devrinden kalma işlemelerin süslediği kapı, pencerenin tam tersi yöndeydi. Onun yanında odanın bir köşesini "L" biçiminde kaplamış olan çalışma masası yer alıyordu; üzerindeki siyah ince dizüstü bilgisayar, bir kahve kupası, birkaç kalem ve bir tomar kağıttan burada birilerinin çalıştığını rahatlıkla anlamıştım.
Masanın yan tarafında ise kapıdaki desenlerle eş olan bir dolap vardı. Üst tarafı büyük iki kapaktan oluşuyor, altında ise dört adet geniş çekmece yer alıyordu. Dolabın karşısı ve yatağın ayak ucundaki yüksek ayaklı masanın üzerini çeşitli makyaj malzemeleri doldurmuştu.Pekala, burası kesinlikle bir kadının da kullandığı bir yer. Ya da soyunma odası gibi bir şey, emin değilim.
Yerdeki uzun tüylü bordo halı ve yine aynı renkteki çerçeveli ayna, odaya renk katan şeylerdi. Bir de üzerimde bulunan yatak örtüsü...
Odayı incelemeye son hız devam ederken yanımda hareket eden bir şey üzerinde korkuyla olduğum yerde sıçradım.
"Aah!"
İkinci defa attığım çığlık, yanımda yatan şeyi korkutmuş olacak ki o da ani hareketlerle kalkmaya çalıştı, ama yorgana takıldığı için kendini yere düşürmekten başka bir şey olmamıştı.
Gördüğüm bu komik görüntü üzerine minik bir kıkırtının dudaklarımdan kaçmasına izin verdim ama hala korkuyordum. Herkes, her şey olabilirdi o yerdeki.
Bir rakun? Maymun? İnsan?
Evet, kesinlikle saçmalamaya başlamıştım.
![](https://img.wattpad.com/cover/113577752-288-k823256.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
abandoned memories | undertale
AdventureGeçmişin anıları, geleceğin beşiğinde saklıyken, bu beşiği gözleri kapalı bulmaya çalışan bir kız. Kararlı, güçlü ve sevgi dolu. Yaşamın umursamadığı, ölümün arkasından kovaladığı bir canavar. Tehlikeli, acımasız ve umursamaz. Ruhlarının, binlerce y...