XV

315 37 149
                                    

g'nin gözünden

keskin acı, gözlerimin önünde noktaların uçuşmasına sebep olurken avucumun içinde son bir haftadır daha sık yer edinmiş kristal bardağı son bir kez sallayıp, dibinde kalanları da boğazımdan aşağı gönderdikten sonra sertçe yanımdaki cam masaya koydum. birkaç hafta önce başlamış olan baş ağrılarım yüzünden işime odaklanamıyor, hiçbir şey yapamıyordum; geceleri uyumamak zaten darmadağınık olan hafızamı gittikçe mahvediyordu. neyi ne zaman yapmış, kiminle hangi tarihte görüşmüştüm artık hatırlayamıyordum, ki bu kısım işin sancılı tarafı bile değildi.

rüyalar. başkalarının gözünden gördüğüm, sanki bambaşka bir hayat yaşıyormuşçasına gözümün önünde beliren bu anılar, bir şimşeğin gökyüzünü kükreyerek yarmasını hatırlatıyordu bana. ne zaman ya da nerede olacağını bilemiyordunuz, ama olduğunda gözlerinizi şimşekten bir saniye bile ayırmak günah işlemiş gibi bir suçluluk duygusunun içinize oturmasına sebep oluyordu.

rüyalar, her zaman uzun olaylardan oluşmamakla birlikte bazen anlamsız ve bomboş kesitlere de dönebiliyordu. birkaç saniyeliğine gördüğüm suratlar, anlayamadığım dilde bağırışmalar ve her seferinde bütün sinirlerimin gerilmesine sebep olan, o yakarış. işte, birçok kişiyle çalışmış, artık kaç olduğunu hatırlayamadığım kadar ölüme sebep olmuştum. öyle çok ki, cehennemin karanlık kapıları benim gibi birine dahi açılmayacaktı.

içimdeki fırtınayı sakinleştirmek adına yavaşça iç çektiğimde, kollarımı dayamış olduğum soğuk demir korkuluk aynı manzaraya yıllardır baktığını kanıtlayacak biçimde inlemişti. gülümsedim, kendimi görüyordum demir korkulukta. birçok kişinin yükünü kendi üzerinde taşımış olmasına rağmen yalnızdı. yapayalnız.

ah, siktir et. daha fazla yapabileceğin bir şey yok zaten. kafamda yankılanan düşünceme onay verip, bardağı sertçe hemen yanı başımda duran cam masaya bıraktım. çıkan tok ses kulaklarımın çınlamasına sebep olurken, yüz ifadem değişmeden içeri geçtiğimde ancak bu kadar umursamaz olabilirdim. 

canım sıkkındı. uykunun çağrısı, sirenin bir denizciye ilan-ı aşk etmesi gibi büyülüyordu beni, ama o tuzağa geri dönmeyecektim. arka cebimde duran telefonu çıkartıp, kilidini açmamla boş boş baktım ekrana. gözlerim, sol alt köşede duran yeşil simgeye doğru kayınca, kafamı kaldırıp derin bir nefes almadan edememiştim. parmağım, hızlıca tuşa basıp aklımın gerilerinde hala anısını yitirmemiş olan numarayı ezbere tuşladığında, elimi yüzüme koyup, hafifçe sıvazladım. içten içe kendime türlü laflar ediyordum, ama mecburdum.

''258 gün sonra bana dönmen ne hoş sürpriz g.''

kia. eski bir arkadaş. sesini duymam üzerine sessiz kalıp, bakışlarımı odanın içinde gezdirdim.

''artık bana sadece sorunların yüzünden dönmeyi bırakmalısın. üzülüyorum ama bak, kullanıyorsun beni.''

sesindeki yapmacık ton, sinirlerimin var olduğunu bana hatırlatmış, sessiz kalma kuralımı bozmuştu. 

''en fazla kirli bir peçete kadar temizsin kia, saçma imalarda bulunma. bunu ikimiz de biliyoruz.''

telefonun öbür ucundan duyulan kahkaha, içten ve samimi gelse de olmadığını biliyordum. kia'ydı bu; oyunculuk ve kurnazlık damarlarında akıyordu. çenemi sıkıp, olduğum yerde kıpırdandığımda aradığıma pişman olmamak için içimden dua ediyordum. artık kime ediyorsam.

''ah be g, ben kirli peçeteysem eğer, sen de peçetedeki kanın ta kendisisin. yaşadığımız derin geçmişi ne kadar da çabuk unuttun öyle?'' tehditkâr ses tonu ile bana meydan okuduğunu düşünüyordu, zavallı kadın. hafifçe gülüp arkamda duran koltuğa doğru yaslandım. madem oyun oynayacağız, hamle sırası bende.

abandoned memories | undertaleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin