Elimde, geçmişimden kalan son parçalar olduğunu tahmin ettiğim bir günlük, bir fotoğraf albümü ve bir kemanla otururken şaşkınlık içerisinde önümdeki gereksiz bir detaya dalmıştım. Davis'in işe gitmesinden hemen sonra dolapta bulduğum birkaç yiyecek ile kendime kahvaltı hazırlamış; sonrasında ise evi neredeyse altüst duruma getirecek şekilde kendimle alakalı bütün eşyaları bir yere toplamıştım. Açıkçası başardım da, hafızamın hala tozlu ve kilitli köşelerinde yer alan önemli anılarıma ulaşamıyor olsam da Davis ile nişanlandığımız gün çekildiğim onlarca fotoğraf, o günün sabahında günlüğüme açtığım duygularım ve birkaç video kaseti ile neler olduğunu öğrenebilmiştim.
Gözlerimi birkaç defa kırpıştırarak sıkıntıyla ofladım ve oturduğum füme rengindeki koltukta iyice yaydım kendimi; evin zengin döşemesi ve ferah alanı içimde bir yerlerde o zincir vurulmuş yasaklı bölgeye rağmen hala canlı kalan bir çocuk misalinde bir heyecan yaratıyordu. Ne hissedeceğimi tam olarak kestiremesem de mutluydum, hatta şu saniyeler biraz daha sürebilirdi.
Ama sonsuza kadar değil.
Kim olduğumu, neden hafızamı kaybettiğimi ve nasıl onları geri kazanacağımı öğrenmeden kendimi salıvermeyecektim, yakışı kalmazdı bu bana. 21 yıllık hayatım boyunca yaşadığım en ufak bir olay bile olsa beni ben yapan şeydi, şimdi onlardan nasıl vazgeçebilirdim ki?
Siyah ve gri düşüncelerimin oluşturduğu karanlık denizdeki haşin dalgalarla baş edemeyeceğimi anladığımda, kurtulmak üzere gözlerimi kapattım ve deniz yerine boşluğun beni ele geçirmesine izin verdim. Şuanda istediğim tek şey uyandıktan sonraki saatlerimi zihnimi berrak tutarak geçirmekti, bir köşede duygusal çöküş yaşayarak değil. Ve bunun en iyi yöntemi, beynimi geçici yollarla uyuşturmaktı.
Hayır, uyuşturucudan bahsetmiyorum, televizyondan bahsediyorum! Hem, bu evde bulabileceğim en son şey eminim ki uyuşturucudur, Davis gibi birinin uyuşturucuyla pek bir işi olmaz, değil mi?
Televizyonu açmak üzere koltuğun yanında duran sehpaya uzanıp, beyaz renkli kumandayı aldım ve kırmızı açma tuşuna bastım. Önümde bulunan geniş ekranlı son model televizyonun aksine bulunduğum oda kesinlikle modern dönemin süslülüğünü ve klasikliğini mükemmel bir biçimde kombine etmişti. Ömrünüz boyunca unutamayacağınız bir tadı olan çikolatayı ilk defa ağza atmak gibiydi; tadını, kokusunu ve verdiği hazzı benliğinizin en dip noktalarında bile hissedebiliyordunuz. O çikolata gibi de koyu renklerdeydi bulunduğum oda, soğuk ve mat renkler, süt beyazı ile harmoni içinde dans ediyorlardı.
Gözlerimi, açıldığını haber veren program sesi ile televizyona doğrulttum. Ekranda oynayan tahmin ettiğim kadarıyla bir diziydi, beyaz saçlı bir genç ile üzerinde pastane kıyafetleri olan örümcek tartışıyorlardı. Açıkça söylemek gerekirse hoş bir diziye benziyordu, ekranın sağ alt köşesinde yazan "WTF?" ismini aklıma kazıyarak sonra fırsatım olduğunda diziyi izlemeye karar vermiştim.
Kumandayı, elimde bir kez çevirerek tuşlarına basmaya devam ettim - ta ki bir haber kanalına gelene dek.Dış dünyadan haber almak hiç de kötü olmazdı, değil mi?
Açtığım haberlerde dünya üzerinde bilimsel buluş yapmış olan bir canavardan bahsediyorlardı. Ruhlar, artık sandığımızdan daha kolay bir şekilde araştırılabilecek ve insanlar da ruhsal özelliklerinin daha çok farkında olacak, diyordu ekrandaki sunucu. 'Ruh' dediği anda ilgimi çeken bu haberi daha iyi dinlemek üzere olduğum yerde doğruldum ve hafifçe öne doğru eğildim, gözlerim televizyon ekranından ayrılmıyordu. Sunucu, elindeki mikrofonu arkası dönük olan birine doğru eğdiğinde, tekrardan konuşmaya başladı: ''Evet sayın izleyenler, şimdi size bu ruh biliminin üstadı olarak bilinen kişiyi tanıtıyorum; Profesör Doktor Alphys Yager!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
abandoned memories | undertale
AdventureGeçmişin anıları, geleceğin beşiğinde saklıyken, bu beşiği gözleri kapalı bulmaya çalışan bir kız. Kararlı, güçlü ve sevgi dolu. Yaşamın umursamadığı, ölümün arkasından kovaladığı bir canavar. Tehlikeli, acımasız ve umursamaz. Ruhlarının, binlerce y...