Hayatınızda hiç düşünmeyi unuttunuz mu?
Büyük bir sıkıntı içinde kalıp, her şeyi unutarak sadece bedenine odaklandın mı? Geçmişte ne olduğunu, gelecekte ne olduğunu bilmeden.
Zavallı bir unutuş..
İşte şimdiki halim, tam olarak yukarıda söylediğim şeylerin benim hayatıma düşen parçalarıydı. Deli gibi koşuyorken nefesimi tutmuş, her şeyden soyutlanarak sadece ilerlemeye adamıştım kendimi. O kadar hızlı koşuyordum ki gözyaşlarım direk kulağımı ıslatıyor, rüzgarın soğukluğu yüzüme çarpıyordu.
Peşimde olan adamla aramızdaki mesafe her ne kadar birkaç metreden fazla olsa da nefesini psikolojik olarak boynumda hissediyordum. Tüylerimi diken diken bu hissiyatı atabilmek için yapabileceğim tek şey daha hızlı koşmak olmuştu.
En sonunda önüme gelen ilk metroya bindiğimde şans odur ki kapılar hemen kapanmış, ve tren harekete geçmişti. Derin bir nefes verip elimin tersiyle gözyaşlarımı sildikten sonra güldüm istemsizce. Etrafımdaki herkes yargılayan bakışlarla bana bakıyordu. Umrumda değildi, olması da gerekmiyordu zaten. Olduğum yerde silkinip, dibimdeki direğe sımsıkı tutunduktan sonra kendimi ayakta durmaya zorladım, ve başımı geriye attım.
Bu kısa sürecek olsa bile huzur vericiydi.
Bindiğim metro insanlar ve canavarların karışımını barındırıyordu, neredeyse her yaştan ve türden kişi vardı burada. Her ne kadar medeni bir sahneymiş gibi dursa da insanların canavarlara attığı küçümseyen bakışlar rahatlıkla belli oluyordu. Kötü olan ise canavarların ses çıkarmaması idi.
Son durağa kadar orada kaldım. En sonunda son kalanlar da çıkmaya başladıklarında ben de peşlerine takılmaya karar vermiştim. Dışarıya adımımı atar atmaz yüzüme çarpan soğuk hava dalgası içimi üşütmüş, bir anlığına titrememe sebep olmuştu. Eteğimin uçlarından tutup aşağıya doğru biraz çekiştirdikten sonra kalabalığın ilerlediği yere göre ilerliyordum.
Öylece, yeri izleyerek yürüyorken "İşte orada!" diye bağıran sesi duymam üzerine bakışlarımı yerden kaldırdım, ve daha birkaç durak önceki görevlinin yanında iki adamla bana koştuğunu gördüm. Daha tam kendime gelememişken aynı şekilde bende hızla koşmaya başladım. İnsan ve canavarlardan oluşan kalabalığı yara yara ilerliyorken arkadan bana bağırdıklarını duyabiliyordum.
Az önce yanlışlıkla bir yaşlıya omuz attım sanırım.
Hızlıca metronun çıkışını bulup yan tarafındaki otobanın tersine, ağaçlık alana doğru yöneldim. Kalbim bir günde bu kadar aksiyonu kaldırmazdı, bu yüzden görmüş olduğum ilk ağacın arkasına kendimi atıp saklandım. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki adım seslerimi değil de kalbimin atış seslerinden beni bulabilirlermiş gibime geliyordu.
Bir süre orada bekledim, göğsüm şiddetle inip kalkıyorken nefes alabilmek için dudaklarım biraz aralıktı. Ve acayip derecede susadığım için dilimi kurumuş dudaklarımda gezdirdim, gitmelerini beklemek dışında yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
Ve sonunda pes edip ortadan kayboldular.
Bir süre etrafı inceleyip gittiklerinden emin olduktan sonra istemsizce ruhsuz bir kahkaha atıp ağacın sert ve pürüzlü yüzeyine yaslanarak yere çöktüm.
Kurtuldum.
Ellerimi suratımın hizasına koymuş, öylece ellerime damlayan gözyaşlarıma bakıyorken derin bir iç çektim. Bunları yaşamak istemiyordum ben.
Gözlerimi, ışıklar sebebiyle fazla belli olmayan yıldızlarla kaplı gökyüzüne doğru çevirdim. Saat kaçtı bilmiyordum, ama tahminen akşam 10 civarı gibi bir şeydi. Pek fazla kalamamıştık partide zaten, en fazla 1 saat... Ne yapacağımı bilemez halde olduğum yerde oturmaya devam ederken aklıma gelen düşünceler, ruhumun korkmasına sebep oluyordu. Davis'e bir şey olmuş olma ihtimali bile yüreğimi parçalarken benim oradan kaçmam...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
abandoned memories | undertale
AdventureGeçmişin anıları, geleceğin beşiğinde saklıyken, bu beşiği gözleri kapalı bulmaya çalışan bir kız. Kararlı, güçlü ve sevgi dolu. Yaşamın umursamadığı, ölümün arkasından kovaladığı bir canavar. Tehlikeli, acımasız ve umursamaz. Ruhlarının, binlerce y...