XXVII

213 26 94
                                    

Güneş, gürültülü ve kalabalık şehrin esaretinden uzağa, ufuk çizgisini belirleyen denizin ardına usulca yol almışken, gökyüzünde peşi sıra beliren Ay'daydı gözüm. Hınzır bir ressamın elinden çıkmışçasına kızıla çalan renkleriyle birkaç bulut Ay'ı arkalarına saklıyor, gecenin gelişini kendilerince kutluyorlardı. Şehrin bihabersizliği ve telaşının getirdiği umursamazlık, ardından baktığım camdan benim de yüzüme yansımıştı mutlaka. Gülümsedim, günbatımlarını ve ardında yatan düşünceleri seviyordum.

Duştan çıkalı fazla olmamıştı, zira ıslak saçlarımdan birkaç asi tutam ensemi gıdıklayarak oradan omuriliğimi takip eden ince damlalar halinde bir yol oluşturuyorlardı. Buraya gelirken giydiğim kıyafetler kirliydi, bu sebeple G'nin bana verdiği bol bir tişört ile iki beden büyük gelen siyah eşofmanı giymek mecburiyetinde kalmıştım. Eşofman belimden düşmesin diye lastiği sonuna kadar sıkmam sebebiyle komik denilebilecek bir görüntü oluşmuştu. Pek de umurumda değildi, ama kıyafetlerin kadınsı olduğu apaçık ortada olduğundan G'nin bunları nereden bulduğunu merak etmiştim doğrusu.

Gerçeklik, G'nin şaklattığı parmaklarıyla aklımdaki düşünceleri elinin tersiyle kovarken, kaşlarımı çattım. Yapacak başka daha iyi bir şey bulamadığımızdan G ile kelime oyunu oynuyorduk. Ne ben ne de o istekliydi bu oyuna, fakat ikimiz de gereksiz yere inat yapınca olaylar kendiliğinden gelişmişti işte.

"işte, 4 puan ile birlikte toplam 31 puanım var. ben kazandım." G'nin tahtada yaptığı kelimeyi görmek için eğildim, eğilmez olaydım. Oflayarak devirdiğim gözlerim G ile buluştuğunda suratında muzip bir ifade vardı.

"G," dedim bıkkınlıkla. "üzgünüm ama 'sakso' gerçek bir kelime değil." Oluşturduğu kelimeyi bozarak harfleri ona geri verdiğim zaman, keyifle geriye doğru kaykıldı. Ne ara yaktığını bilmediğim sigarasından bir nefes çekti; dudaklarının kenarı kıvrılmış, iştahla yüz ifademdeki hafif utanmışlığı izliyordu. Ona istediğini vermemek umuduyla kollarımı birleştirdim. Yanan yüzüm hakkında henüz yapabileceğim bir şey yoktu.

"ama ben gerçek bir kelime olduğuna dair iddiaya bile girerim." Sanki komik bir şey hatırlamışçasına parlayan gözleri benimkilerle birleştiğinde hayırlı şeyler olacakmış gibi durmuyordu.

"hem, tekrarlasana sen bi' onu, hoşuma gitti."

Suratımı dediklerine tepki olarak buruşturup başka yöne doğru çevirdim. Pes bir gülme sesi çok geçmeden kulaklarıma dolmuştu. Kulaklarımın tepesinin dahi kızardığını biliyordum ve ona dalga geçmek için verdiğim kozların her saniyesinden tüm kalbimle nefret ediyordum. Hışımla G'ye doğru döndüm. "Eğer adamakıllı oynamayacaksan hiç oynama!"

"peki, zaten saçma sapan bir oyundansa başka şeyler yapmayı tercih ederim." Koltuktan kalkarken son anda kırptığı gözüyle mideme giren kramplar, kaşlarımı daha da derin çatmama sebep olmuştu. Ah, hadi ama! Tamam, G'yi incelediğinizde insanlar ve canavarlar halkı arasında oldukça çekici bir tipti, lakin bu kadar sinir bozucu olması dış görünüşünü benim için sıfırlıyordu.

Buna hormonlarımın da aynı yanıtı verdiğini söyleyemeyeceğim maalesef.

Ya da sıcaklamaya başlayan vücudumun.

Yüksek sesle dile getirilemeyecek düşünceler zihnimin içinde dört dolaşırken kafamı sertçe iki yana sallayarak kovdum onları. Bu sırada G, kapının pervazına tek kolunu atmış, ne ara bana diktiğini anlamadığım gözleriyle beni süzüyordu. Bakışlarına meydan okurcasına gözlerimi ona dikmeyi denediysem de sadece üç saniye sonrasında ondan kaçırmıştım. Gülümsedi.

"pizza söylemeye gidiyorum, eğer içinde istemediğin bir malzeme varsa söyle."

G ve benim için bir şeyler düşünmek? Vay canına, kıyamet yaklaşmış olmalıydı.

abandoned memories | undertaleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin