XXIV

367 30 209
                                    

Dakikalardır sessizliğin dominant olduğu oda, ip üzerinde oynayan cambaz misali hareketli bir gerginlikle karşı karşıyaydı. Sıkılmış çeneler, çatılmış kaşlar, somurtkan suratlar...

Peki ya ben?

Hiçbir şey hissetmiyordum.

Gittikçe şeffaf bir izlenim vermeye başlamış olan suratımda herhangi bir duygunun tek bir izine dahi rastlayamazdınız, tıpkı cam gibi boş olan gözlerim misali. Normalde asla susmak bilmeyen, her daim birbirleriyle kavga eden ve zihni bulandıran düşüncelerim ilk defa suskundu, terslik olduğunu hissediyordum.

Asıl korkutucu olan, tehlikenin yaklaşmış olmasıydı.

Davis, nişanlım; elinde tuttuğu beyaz gülü parmaklarının ucuyla etrafında çevirdiğinde asıl olması gerekenler ile olanlar arasındaki farkı karşılaştırıyordum kendimce. Olması gereken, benim onun kollarına koşuyor olmam ve mutluluktan içimin içime sığmamasıydı; lakin Davis ile aramda duran Bortaline ve Chara, bu gerçekliğin üstüne kalın bir örtü örterek muhtemelen yaşanacak olanları engelliyorlardı. Bilmediğim bir şeyi biliyor olmalıydılar.

Onları suçlayamazdım, arkadan bağladığı altın sarısı saçları ve fırtınalı gözleri her ne kadar çoğu insanın kalbini çalacak kadar güzel olsa da, benim için hiçbir şey ifade etmiyordu artık. Olduğu yerde taklalar atması gereken yüreğimin aksine göğsümü sıkıştıran ekşimsi bir acı vardı içimde. Kötü olan ise böyle olmasını istemiyordum, önceki hayatımda bu adama aşık olduysam eğer kendimi ve hatıralarımı bulmam için yanımda olması gerekmez miydi?

Peki o halde niye ruhumun derinliklerinde Davis'le alakalı her şeyin yanlış olduğunu haykıran bir şeyler vardı?

"Frisk."

Ah, adımı onun ağzında duymak... İçimden gülmek gelmişti. İki aydır onca yaşadığım şey olmuşken, öldüğünü zannettiğim bu adam karşımda bana doğru bakıyordu. Gözlerini gözlerime dikmiş, ruhumu analiz etmek için en ufak bir mimik yeterli olacakmış gibi geliyordu ama ona bu istediğini vermeyecektim. Veremezdim.

Davis, bana seslenişine karşılık vermediğimi fark ettiğinde olduğu yerde hafifçe kıpırdanıp, tekrar aşılamıştı zehrini kalbime. Sesinin mırıltılı tonu bir yılan gibi boynuma dolanıyor, şah damarımdan ısırıyordu beni.

"Eve gidiyoruz güzelim."

Konuşmamıştım, konuşmayacaktım da. Ona karşı efor sarf etmemi hak etmiyordu. Neyseki Chara yetişmişti sessiz yardımsızlığıma, bir adım öne çıkarken temizlediği boğazı ile Davis'in bitmek bilmeyen bakışlarını başka yere çekmeyi sağlayarak sonunda nefes almamı sağlamıştı.

"Seninle gelmiyor, Nikenglov." önündeki kahve masası sebebiyle belirli bir yere kadar ilerleyebilse de, olduğu yerden Davis'e eğilmesi zor olmamıştı. "Bir daha asla aynı hatayı yapmayacağım."

Davis, attığı acımasız kahkahası ile odadaki gerginliğin kat kat artmasına sebep olsa da buna kanmamaya kararlıydım. Gözlerimi şu an bana doğrultulmasalar da gri gözbebeklerinden ayırmadan söylediklerini dinlemeye devam ettim.

"Siz ucubelerin onu kirletmesine izin vermeyeceğim."

Ucube.
Benim arkamı her daim kollayan odadaki bu kadar kişi, ucube miydi onun gözünde? Dedikleri, aklımda yankılanıyorken herkesin bir anda ayağa kalkmış olduğunu anlamam geç olmuştu. Davis, arkasında duran üç adamına doğru(her birinin aynı saç kesimine ve tek tip kıyafete sahip olması oldukça gülünç gelmiş olsa da bir şey demeyecektim) elini kaldırdığında ortaya çıkan üç tabanca, kalbimin olduğu yerde teklemesindeki en önemli etkendi. Bortaline ve Chara da bu harekete karşılık vermekte geç kalmamışlardı: iki tabanca ile Chara'nın elindeki kırmızı bıçak, ufak partimize katılmakla birlikte benim yapabildiğim tek şey olduğum yerde büzüşerek kendimi korumaya çalışmamdı.

abandoned memories | undertaleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin