IX

349 36 137
                                    

Çaresizlik, damarlarımda patlayacakmışcasına dolaşırken artık bağırmaktan kısılmış olan sesim bir ördek yavrusununki kadar cırtlak çıkıyordu. İlerleyen her bir saniye, Marlow'un iki adamla olan imtihanı demekti ve ben artık ne olursa olsun durmasını istiyordum. Buradan çıkmak, özgürlüğe kavuşmak ve gerçek bir yatakta güzel bir uyku çekmek...

Bunca isteğime rağmen nasıl kurtulacağımla ve Marlow ile birlikte buradan nasıl kaçacağıma dair bir fikrim yoktu. İplerden tam kurtulacağım sırada adamların gelmiş olması, bizim için büyük bir sorun olmuştu.

Nefesimin boğazımı sıkıyor olması sebebiyle gözlerimi kapatıp kendimi kontrol altına almaya çalıştım. Çenemi sıkıyor ve tir tir titriyor oluşum her ne kadar bunu engellese de ilk kendimi sakinleştirmeli, sonra da kaçmak için bir yol aramalıydım. Her ne kadar adamların Marlow'la girdikleri dövüş ve gelen sesler sonradan rüyalarıma girecek kadar beni derinden etkilemiş olsa da, şuan çaresizce beklemek vicdanımın daha kötü olmasına sebep oluyordu.

Olduğum yerde hareket etmeye çalışsam da aldığım morluklar ve yaralar hâlâ etkisini büyük bir biçimde gösteriyordu. Kaslarımın her bir hareketinde derime batan milyonlarca küçük iğne ve ardından gelen yanma hissi vizyonumun arada bulanıklaşmasına sebep olsa da, bir şekilde acıya dayanmaya çalışarak ipleri çözmeye çalışıyordum.

Bam.

Odanın metal sürgülü kapısından gelen sesle irkilip kulak verdim. Kurtarmaya mı gelmişlerdi, yoksa rüzgar yüzünden falan mı olmuştu? Adamlar kavga etmeyi kesmediğinden sadece benim duyduğumu farz ediyordum. Belki de sadece yanlış duymuşumdur?

Bam.

Pekala, yanlış duymamışım. Kesinlikle bir şeyler kapıya çarpıyordu ve bu sefer Adamlar da duymuştu bunu. Birinin yere düşme sesi ve Marlow'un inlemesiyle gözlerimi tekrar sıkıca kapatıp dişlerimin arasından keskin bir nefes aldım. Kapıdaki kimse çabuk olsun.

Bam.

''Hey! sen de duydun değil mi? Siktir birileri var, cephe al-''

Ve bam.

Kapının menteşelerinden koparak yere düşmesiyle bizi kurtarmaya gelen ya da canımıza okuyacak olan figür tozlardan dolayı tam olarak belli değildi, ama tek kişi olmadığı kesindi. Anında Adamlar'dan açılan ateş ile kendini yan tarafa atıp, daha da yakınıma geldi. Hâlâ tabancaların kendine hedef aldığı kişi o olsa da kapının ardından odaya giren en az on kişi daha olduğundan Adamlar bir anda saldırmadan savunmaya dönmüştü.

Kapının kırılma anında önde duran figür, gittikçe yanıma yaklaştığında kalbimin değişik bir ritimle çarptığını hissedebiliyordum. Kulaklarım uğulduyor, gözlerim onun dışında kalan her bir ayrıntıyı önemsiz kılıyordu. Gözleri, gözlerimle buluştuğunda keskin bir nefes alma isteği duysam da beni nefessiz bırakmıştı. Başımın zonkluyor olmasının sebebini, elimi bir sarhoşmuş gibi burnuma götürdüğümde parmak uçlarıma gelen taze kan ile anlamıştım. Hayatımı değiştirecek kişilerden biriydi, onu görmeye en az Alphys'le tanışmak kadar ihtiyacım vardı.

''Hey, sen! Ayağa kalkabilecek durumda-'' vücudumda açıkça belli olan yaralar ve pek fazla uzağımda olmayan kan gölü gözlerinin görüş alanına girince kendini durdurup, derin bir nefes aldı.

''Kollarını boynuma dolayacak kadar gücün var mı? Buradan seni acilen götürmem gerek.''

Başımı hafifçe sallayıp, kollarımı ona doğru kaldırırken beni sanki bir tüymüşçesine havaya kaldırmasıyla şaşkınlıkla ellerim boğazına dolandı sıkıca. Hala ismini bilmediğim bu kişi hafifçe sırıtırken çok uzağımızdan geçmeyen mermiyle saniyesinde ciddi moda bürünmüştü bile.

abandoned memories | undertaleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin