9. BULMACA

5 0 0
                                    

Yerde yatan dört kişinin etrafında döndü. Sonra da onların yanına sokulmayı denedi ama yüzlerindeki o kağıtlar buna engel oluyordu. Onları almak için yaklaştı. Dördünden aynı anda kaldırdı ve saklandı. Boş boş dolaşan bulmaca sonunda eğlenceyi bir şey bulmuştu. Dört farklı renk, dört farklı kişilik. Diğerleri gibi artık açılabilirdi fakat ilk olarak bu kişileri sınamalıydı. Sonuçta onlara verdirilen sözün başı buydu. "Ufak bir umutta bile sınayın, büyük bir karanlıkta da olsa açılmayın kolayca." demişti. Demiştiler. Ayağa kalkan kişilerle oraya odaklandı.

İlk ayılan Erza oldu. Mirajeni'nin yüzünü görünce somurttu ve nefret dolu bakışlarla ayağa kalktı, duvara yasladı, kollarını bağladı ve bekledi. Uyanmasını bekledi, atacağı yumruğun uyanınca daha fazla ayıltması için onun ayağa kalkmasını bekledi.

Mirajeni gözlerini açınca elini kalbine götürdü: "Ben onun ölmesine neden oldum? Saçma bir duygunun mahkumu gibi davrandım, düşünmedim. Hataya düştüm, ben... Ben... Ben tam bir Zindan varlığı gibi davrandım. Ben hatalıydım. Ben zayıftım ve hala öyleyim." diyerek doğruldu. Erza'ya baktı, gözlerinde kin vardı, sanki duyduklarından memnun bir hali vardı ancak bundan yeteri kadar memnun gibi durmuyordu. Yüzündeki gülün parlaklığı çok koyu ve solgundu. Sanki açmak istemiyor gibi bir hali vardı.

Erza sonunda kollarının bağını çözdü ve ona yaklaşmaya başladı. Mirajeni ayağa kalktı ve öbür duvara doğru geri geri hızlı adımlar attı. O sırada Laxus hızla doğruldu ve tereddütle korku karışımı bir duyguyla onlara baktı. Erza o zamanki adamı hatırlatıyordu. Mirajeni ise kendinin o günkü haliydi. Ayağa kalkıp durmak istedi ancak bedenini saran kara umut buna engel oldu. Dur emrini zihni dışındaki her yere verdi. Ve verilen her yer bu emre uydu.

Erza biraz daha hızlandı ve Mirajeni'ye yaklaştı. Tam vuracağı sırada: "Acı çekişimizi izliyorlar ve şu an biz bunu oldukça net belli ediyoruz. Duygularımızın ağır basmasına izin veremeyiz." diyen Jellal ile elini indirdi ve ona doğru öfkeyle yaklaştı. Sertçe vurdu: "Seni aptal yazar bizle neden oynasın." dedi. Jellal ise umursamaz bir tavırla: "Neden olmasın?" dedi. Sonra sert bakışlarla: "Ben de içimde bir acı hissediyorum ve burada tek başıma ayakta kalmanın vereceği her şeyin şu zamanda bile geçerli olduğunu hissediyorum. Yazar'ın adil oyunu bozulmamış bile olsa zorluğu sınırına yaklaştı. Yakında hepimiz eleneceğiz. Köyü ve arkadaşlarımızı kurtarmak istiyorsak ona karşı direnmeliyiz. Ona karşı dik durmalıyız." dedi. Sonunda acı çeken bakışlara dönüşmüştü o sert bakışları. Erza duraksadı. Sözler yetersizliğe, duygular anlatılmazlığa dönüştü. Yazar onlara ne yapıyordu böyle? Artık kendi sınırlarında olmadıklarını fark etti. Bu sınır çok uçuktu, yorulmaları için yeterliydi basit bir hareketi. En zayıf varlık bile onların ruhlarını kırıyordu. Bu onu daha fazla sinirlendirdi ve herkese bakarak: "Şu anda bulunduğumuz konum hiçbir varlığın geçemediği o sınırın tam ucu ve biz artık o sınırı geçen ilkleriz. Dönmek için bu sınırların sonuna varmalıyız. Bundan sonra tüm güç zindanın elinde bile olsa savaşmalıyız. Sona ulaşana kadar bunu yapabilecek insanlara yol açmak için." dedi.

"Umut." diye düşündü saklandığı yerden. "Bu yerde bu kelimeyi söylemeyen o kadar çok canavar ki onlar şu an saldıran kişinin onların ruhunu emdiğini ve ne kadar deneseler de uyanan anıların arkada bırakılamayacağını bilmiyorlar. Unutuyorlar düşmanın gerçek yüzünü saklayan bir güce sahip olduğunu ve hatırlamıyorlar gibi gelen anıların artık peşinde olduğuna inanmıyorlar." diye geçirdi. Açılması mümkün değildi bu insanlara.

Peşinden koştuğu çocuklar hala kapalı kaldıkları yerden çıkmamıştı. Arkasından gelen ayak sesiyle oraya döndü. Normal bir insan gibi duran ama çok ciddi olmayan kapüşonluyu gördü. O da kafasını kaldırınca kralı fark etti. Esnemeyi kesip: "Sizi buralarda görmek ne hoş!" dedi alaycı referans hareketiyle. Kral ise kendini tanıyan bu kişiye: "Umarım zahmetime değer." dedi aynı alaycı tavırla. Genç olay ciddiyetini alttan hissedince: "Zindanımın önünde ne arıyorsun?" dedi. Kral: "İçeride iki velet var." dedi. Kapüşonlu iç çekti: "Tabi oraya girerler." dedi. Kapı hafif aralandı ve Sadgloom ile Happy ciddi bakışlarla sadece gözleri gözüken bir şekilde: "O adam Cannibal'ın canavarını yendi." dedi. Kral güldü: "Takıldığınız nokta bu mu?" dedi. Kapı bu sözün ardından hemen kapandı. Kapüşonlu: "Onlar buna takılmadı. Seni yenmem için bilgi verdi." dedi. Kral korkunç bir gülümsemeyle: "O zaman tanıt kendini." dedi. Kapüşonlu: "Yaşıtız fakat sen fazla gaddar ve küstahsın. Kendini beğenmişin tekisin. Zindanın senden onu almasına şaşırmamalı." dedi. Kral öfkesine hakim olamadı ve güldü. Odanın içinde ve o bölgeye ait koridorda yankılandı. Sanki ölüm çağrısını yazan birinin kaleminden çıkan o nankör sesti. Sonra deliliğin gözüyle bakarak:" Sence ben onun alınmasına izin mi verdim? Bu aptal Zindan ölünce onun da intikamını almış olacağım ve onunla beraber yaşadığımız her yeri yeniden ona göre dekore edeceğim." dedi. Genç, kralın bu haline içinden: "Eğer zindanların birinde bedenin zincirli olduğunu bilse ne yapardı? Hoş ruhunun yenmesi onu delirtirdi ancak o bunu kabullenmiş gibi." dedi. Aniden ortamı kara bir duman sardı ve kralın laneti gözükmeye başladı. Genç ise daha fazla kapüşonu çekti. Artık ağzı dışında hiçbir yeri gözükmüyordu. Krala kızıl mavinin karışmaya başladığı gözler bir anlığına gözüktükten sonra:" Umarım misafirlerimizi rahatsız etmeyiz." dedi ve krala doğru gölge gibi aniden atıldı ama duman onu duvara fırlattı. Genç ise ayağını duvara dayayıp kendini dumanın dışına atacak şekilde yukarı doğru sekti. Sonra eski yerine döndü. Ne kraldı ama! Kendi hatasını bile bulamayan ancak var olan bir hatayı yok eden, gücünün sınırı olmayan bir kral. Gencin içinden krala gülmek geldi. Kralın ona gösterdiği yüzden dolayı bu isteğini içe attı.

UNUTULMUŞ DUYGUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin