Karşılarında birbirine benzeyen ama bir o kadar farklı dört yol vardı. Bu yollardan sadece biri doğruydu ve diğerleri sahte mutlu sonlar ile çevriliydi. Doğru yol ise gerçek acıydı.
Erza kılıcı doğrulttu ama kılıç bir gıdım hareket etmedi. Erza kılıcı salladı ama kılıç bir işaret vermedi. Erza: "Küçük velet!" diye bağırdı sinirle. Diğerleri onun bu haline yorgun bir halde bakıyordu. Zor bir seçim vardı ve kanlı kılıç dışında bir cevap yoktu. O da şimdi onlara cevap vermiyordu. Resmen onlara siz bulun cevabı ben vereyim diyordu.
Mirajeni Erza'yı durdurdu: "Sakin ol. Bir yol düşünelim. Cevabı vardır." dedi. Jellal: "İki gruba ayrılırsak şansımız artar ama bir o kadar da azalır." dedi. Laxus: "Dörde ayrılmak olmaz. Hemen av oluruz." dedi. Dördü bir araya geldi ve çember oluşturup fikir bulmaya çalıştılar. Mirajeni ve Jellal daha fazla yorum yapıyordu, Laxus ihtimal yürütüyordu ama Erza susuyordu. Cevabın elinde olduğunu biliyordu ama nasıl çözeceğini bilmiyordu. Malum biri yüzünden kafası çok dalgındı. Bundandır ki malum kişileri sevmezdi. Onların kendini zayıflattığını bilirdi. Mirajeni ise tam tersini düşünüyordu. Erza'nın cevabı bulamadığı zamanlardaki dalgın ve içinde yaşadığını zannediyordu. Jellal ise Erza'nın yorgun olduğunu ve Laxus Erza'nın kılıçla bağlantılı olduğunu düşünüyordu.
Erza kılıca bir kez daha baktı ama onlara cevap vetmeyeceğini biliyordu. İçindeki bir şey kılıcın yolu başından beri bildiğini ve sakladığını söylüyordu. Bunlara inanmak istemiyordu. Bu kadar saf olduğunu hissetmek onu huzursuz ediyordu. Doğru düzgün bir plan bile bulamıyordu bundan dolayı.
Mirajeni Erza'ya her seslenişinde kızın gözleri daha çok koyulaşıyordu. Sanki trans altındaydı ve zihni köreliyordu. Mirajeni Erza'ya tokat attı. Kız ona boş gözlerle döndü ve korku dolu bakış atan Mirajeni'yi itti. Dört yolun ortasına geldi. Bir yol doğruydu. Bunu da kanlı kılıç biliyordu. Bulmacadaki çorba, çilek, kek ve pastanın ne olabileceğini düşündü. Kek ve pasta birbiriyle bağlantılıydı ama çorba ve çilek değildi. Çilek, kek ve pastanın bir malzemesiydi. Çorba yemekti. Arkasını döndü: "Çorba ve pasta bağlantılıysa bu bağ nedir?" diye soru yöneltti. Onlar için asıl soru buydu. Fakat bulmacadaki asıl soru farklıydı.
Jesa bulmacayı duymuştu ve Betrayal'a bunu söylemişti. Betrayal daha zor bir kavram ile sordu Jesa'ya: "Klik sesi çıkaran ve yemekle alakalı ne var?" dedi. Aslında bulmaca sorusuna bu da yakındı ama cevabı farklıydı. Jesa eliyle malzeme koyar gibi yaptı bir kutuya, sonra onu kilitleyip anahtarı bir yere koydu. Betrayal: "Anahtar..." dedi ve Jesa'yı onları izlemesi için gönderdi. Betrayal, Miroik Kartları'nın yanına gitti. Bulmacayı bildiklerini biliyordu. Cevabı öğrenmek istiyordu. Ama susacaklarını biliyordu. Bu canını sıksada bir yandan onların yanında rahatlıyordu. Sessiz ve soğuk bir yerdi, hemde çok. Fakat onlar yanındayken hissetmiyordu. Daire olmuş kartların yanına gitti: "Çok sıkıcı değil mi?" dedi. Miroik Kartları ona dönmeden bir deste haline geldiler. Betrayal: "Hadi ama ben o kıza ihanet etmedi." dedi. Kartlar döndü ve ona kırık bir silah kartının deste başında olduğunu gösterdiler. Betrayal: "Sanki sen hata yapmadın." dedi. Miroik Kartları anlamsızca dağıldı. Betrayal: "Demek söylemeyeceksin. O zaman ben de gitmiyorum." dedi. Miroik Kartları yavaşça toplandılar. İnatçı küreye karşı durdular. Her zamanki oynu oynuyordu.
Erza saçma bir soru olduğunu fark ettiğinde kalbi sıkışmaya başlamıştı. Yine bir açığını bulmuştu kanlı kılıç ve bu sefer yolu kaybetmesine neden olacaktı. Karanlığın sesinde bir defa mutluluğu boğulmuştu. Şimdi neşeli sesler sessiz masalar dolusu kitabın içine hapsedilecekti. Onca yol sonunda kendini ve amacını sorgularken buldu. Yalnız olmak zordu. Kırık anıları batarken daha net anlıyordu. Hayır diye bağırmak istesede buna izni yoktu.
Mirajeni kek yaparken mırıldandığı şarkıyı mırıldandı:
"Özgür olmak
Ne tatlı şey.
Sanki baş rol bende.
Her yalanım
Kanan insanlarla dolu.
Kalbim kırıkken bile
Kelebek gibi özgürüm.Çalan şarkı
Benim ritmim.
Yalancı gelse bile
Ona inanmam.
Kıracağını sanma
Bu mükemmel oynu.
Çünkü ben
Kelebek gibi özgürüm.Kırdığın o kanat
Daha yeni doğdu.
Gebeyim dedi
Geceye karanlık.
Sen hala ağlıyorsun.
Açılınca bana
Olacaksın aynı benim gibi.
Kelebek gibi özgürüm." sonra aklına o ikinci acı şarkı geldi:
"Neden ağlıyorsun?
Bak gökyüzüne
O da senle ağlıyor.
Duymuyorsun bunu
Gözyaşların akarken.Ağlaman yakıyor
Bulutların canını.
Çıkacak bir fırtına
Kalbinden dolayı
Ve bunu fark edemeyeceğiz
Bu ay ağlarken.
Senin ağlamana
Değmez bu yağmur." dedi mırıltıyla. Kanlı kılıç duyduğu şarkı ile bir sağa bir sola döndü. Cevabı bulmuştu beyaz saçlı kız ama farkında değildi. Erza ise kılıcın yolu gösterdiğini sanıyordu. Bir süre sonra saçma sapan bir hareket olduğunu sandı. Mirajeni ise hâlâ mırıltıyla şarkı söylüyordu. Erza, Mirajeni'ye bakınca azda olsa olayı kavradı. Kılıç yolu değil, cevabı söylüyordu. Erza kılıcı Mirajeni'ye doğrulttu. Kılıç hareketlenmeyi kesti. Erza merakla: "Mirajeni ne diyorsun?" dedi. Mirajeni yakalanmanın verdiği utanç ile yüzünü sakladı. Şarkı söylerken yakalanınca çok utanıyordu. Küçükken sık sık şarkı söylerdi ve insanlar onla dalga geçerdi. İşte bu yüzden utanıyordu. Onca alay buna neden olmuştu. Erza alışık olduğu için: "Bulmacayı çözdün galiba." dedi. Mirajeni olumsuzca başını iki yana salladı. Erza ise: "Kılıç tam tersini söylüyor." diye Mirajeni'ye açık cevap verdi. Mirajeni: "Hayır." dedi kekeleyerek. Erza, Mirajeni gibi şarkı söylerse cevap alacağını biliyordu. Bu yüzden derin bir nefes aldı:
"Sesini duyduğun bu dünya
Savaştan ölüyor.
Ve efsaneler ölümüne
Girdiği bu savaşta
Sen hâlâ yoksun.
Hadi, çığlık at.
Kazancın yok
Ama amacında yok.
Kim demiş sana
Bunu yapamazsın diye.
Efsaneler senin gibi
Korkudan uyandı.
Efsaneler senin gibi
Çığlık dolu savaşa daldı.
Kara orman da
Sert rüzgar da
Koştular cesurca.
Korkuya kafa tuttular.
Efsaneler senin gibi
Karanlığın ışığını buldu,
Işığın karanlığını kullandı.
Hadi, uyan artık.
Bu bir savaş değil.
Bu bir amaç.
Efsane olmak uğruna yapılan
Ve atılan çığlıklar.
Keskin kılıcını çıkar,
O sana yolu gösterir
Her halükarda.
Sakına korkuyu duyma.
Efsaneler senin gibi
Aşkın muhafızının yanındaydı.
Asla pes etmediler
Koca aynalara karşı.
Zindana karşı durdular,
Sadece onu şokladılar.
Efsaneler senin gibi
Ufuğun turuncu ışığını duydular. "diye söyledi. Mirajeni bunu duyunca az da olsa sakinleşmişti. Ama kılıç daha fazla hareket etmeye başlamıştı. Bir şeyin farkındaydı. Oynun cevabı sakinleşen kızdaydı.Mirajeni bir an başında acı hissetti. O an farkına vardı:" Kılıç başında bize nasıl gözüktü?" dedi. Erza: "Sıradan." dedi. Mirajeni gülümsedi: "Aynen kek gibi dışı belli ama içinde ne var anlayamayız." dedi. Jellal: "O zaman savaş sırasında pasta gibi görüntüsüyle bizi yanılttı. Acıyı tatlı sandık. Çorba ise bizim kafamızı karıştıran tuzağı ve çilek de doğru yolun pekçok gibi olduğu, aslında ise bir tane olduğu." dedi. Herkese yatmıştı. Kılıç için de cevap buydu.
Betrayal cevabı duyunca hızla dört gencin yanına gitti. Bu şimdi mi söylenirdi? Bir planı yoktu. Sadece Jesa'yı kontrol edip ana yola tuzak kuracaktı. İçinden: "Mirajeni Strauss kardeşine veda etsen iyi olur. Çünkü ana yol bugün çok yoğun olacak." dedi ve güldü. Onlar ilerlerse o da geri kalanı yok ederdi.
Jesa sondan ikinci yola giren gençlere baktı. Şok olmuştu. Orası kanla dolu bir acıydı. Başka bir şey yoktu. Hatta Yazar'a bile uzaktı ama biraz dolaşırsan tüm yollar onun odasına çıkıyordu. Gelen Cannibal'a yolu gösterdi. O ise: "Sonra oynarız. Şimdi yakalamaç vakti." dedi. Jesa çocuklar gibi alkış yaptı. Heyecanlı bir oyun için dört genci uyuyan ölme atıyorlardı. Aslında amaç zaten buydu da. Cannibal ve Jesa bunu gayet net hatırladıkları plana göre yapıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMUŞ DUYGU
FanfictionPekçok varlığın yaşadığı bu dünyada unutulmuş bir duygunun bir anda uyanış macerasını anlatmaktadır.