İki gönül bir olunca samanlık seyran olur...
SEMERLE MAVİŞ
Bir varmış bir yokmuş. Bir dağ varmış. Ne çok yüksek ne de çok alçakmış. İstanbul'daki Çamlıca Tepesi gibi bir dağmış işte. Bolca ağacın olduğu ve insanların henüz tahrip etmediği cennet gibi bir yermiş. Bu dağda en çok da kuşlar yaşarmış. Hani buraya 'Kuş Cenneti' dense denilebilirmiş. İşte bu kuş cennetinin sakinlerinden biri de Maviş ile Semer'miş. Bu iki kuş bir pınardan su içerken tanışmışlar ve birbirlerine âşık olmuşlar. Sonra bu iki âşık, bir buğday tarlasında karşılaşmışlar. Maviş Semer'e, tek taş niyetine bir buğday tanesi hediye ederek aşkını itiraf etmiş. Semer de kanadından kopardığı bir tüyünü vererek bu aşka karşılık vermiş. Artık bir tek, ailelerine bu meseleyi açmak kalmış.
Sevinçle evlerinin yolunu tutup durumu ailelerine anlatmışlar. Meğerse her iki aşığın da bilmediği bir şey varmış. Maviş ile Semer'in aileleri düşmanmış. Düşmanlık, yıllar önce yuva yaparken aynı ağacı paylaşamamakla başlamışmış. Sonra Semer'in ailesi Maviş'in ailesinin yuvasından birkaç tane ot çalmışmış. Maviş'in ailesi de Semer'in ailesinin yuvasındaki bir yumurtayı kırmışmış. Anlayacağınız böyle çok ciddi düşmanlarmış.
Ancak Semer'le Maviş kararlıymış ve kendi başlarına evlenmeye karar vermişler. Kanat kanada uçarak bir ağacı kendilerine mesken etmişler. Bu bir meşe ağacıymış. Yalnız mevsim kış olduğundan yuva yapmakta bir hayli zorlanmışlar. Kaba dallar bulsalar da yuvayı sıcak tutacak kuru otlar bulmakta zorlanmışlar. Yine de 'İki gönül bir olunca samanlık seyran olur.' Diyerek yuvalarında oturmuşlar ve birbirlerine sokularak ısınmaya çalışmışlar.
Bu evliliği duyan kuş cennetindeki diğer kuşlar
"Kış ayında evlilik mi olurmuş. Bunlarınki de ne aşkmış be! Cik cik cikkkkkk!!!!' diye söylenmeye başlamışlar. Tabi iki aşığın böyle çekip gitmesine ve herkesin diline düşmesine aileleri de çok üzülmüş. Kendi kendilerine
"Bir düğün bile yapamadık." Diyerek dizlerine vurmaya başlamışlar. Sonra gagalarına aldıkları kuru otları, arpa ve buğdayları çeyiz niyetine götürüp yeni çiftin evine bırakmışlar. Tabi her iki aile de aynı anda yuvaya iniş yaptıklarından önce aralarında bir soğukluk olmuş. Kısa bir sessizliğin ardından sözü Maviş'in babası almış ve
"Biz artık akraba olduk. Bırakalım eski dargınlıkları da barışalım." Demiş. Böylece barışmışlar. Kış ayına aldırmadan kırk gün kırk gece düğün yapmışlar. Havada sıra sıra uçarak halaylar çekmişler, cik cik öterek şarkılar söylemişler. Kuş cennetinde yaşayan herkes bu dillere destan düğünü konuşmuş. Kırkıncı günün sonunda aileler yeniden evlerine dönmüşler.
Bir yıl sonra aile büyükleri, yeniden çocuklarını ziyarete gitmişler. Bu kez sevinçlerine diyecek yokmuş. Çünkü Maviş ve Semer'in dünyalar güzeli bir kızları olmuş. Adı da Pembe imiş. Bahar ayı gelir gelmez aileler kolları sıvamış ve genişleyen bu aileye hem daha güzel hem de daha ferah bir ev yapmışlar. Gökten üç elma düşmüş. Biri Mavişin biri Semer'in biri de Pembenin payı olmuş. Afiyetle elmalarını yemişler, çöpünü de çöp kutusuna atmışlar...
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikayemiz (KİTAP OLDU)
NouvellesYara almamışsa bir mutluluk, hiçbir darbeye karşı koyamaz!...