Almanya'da ki üçüncü ayımdı.
Hastane koridorlarına alışmıştım.
Mert'e yazdığım mektuptan sonra hafiflemiştim.
Vicdanım rahattı.
Nuray mektubu gönderdiği günden beri Mert'ten bir ses,bir haber bekliyordum.
Oğlumun özlemi ise gittikçe artıyordu.
Dayanacak daha fazla gücüm yoktu.
Ya ölmek ya da hastaneden öylece çıkıp gitmek istiyordum.
Eğer öleceksemde sevdiklerimin yanında olmak tek dileğimdi.
Mert evlendiyse diye düşünüyordum.
Evlendiyse eğer geri dönüşü yoktu.
Ölümü ensemde hissediyordum.
Birgün Nuray geldi.
"Efsun iyi görünüyorsun,seni böyle görmek içimi rahatlatıyor" dedi.
"İçim çürüyor ama..." dedim.
"Yapma böyle deme Efsun,önünde oğlunla uzun yıllar var daha... kendini güçlü hissetmelisin.Bu hastalıkta psikoloji çok önemli biliyorsun" diyerek beni teselli etmeye çalışıyordu.
Şanslıydım;iyiki böyle bir dostum var diyordum.
Bana her Zaman destek çıkıyordu.
Gel gelelim ki Mert ve oğlumun yokluğu çektiğim acılardan daha cok canımı acıtıyordu.
Mert ne düşünmüştü kim bilir oğlumuzu duyduğunda diye düşünmekten kemoterapi belasını bile umursamaz olmustum.
Kollarım uyusturucu bağımlısının kollarını anımsatıyordu.
Ayna görmek istemiyordum etrafımda;
Yüzüm solmuştu.
Verilen ilaçlarla kendimi deney faresi gibi hissediyordum.
Doktor Franz beni her gördüğünde;
"İyisin " diyerek psikolojimi düzeltmek için uğraşsada,
Ben zerre iyi hissetmiyordum kendimi.
Günler dört odanın ve ara sıra girdiğim laboratuvar odasında geçiyordu.
İsyan etmemeye çabalasamda;
Allah'a el açıp;
"Allahım artık gücüm kalmadı,bir kere Mert'le güldüm şu hayatta onuda kaybettim,oğlumla Umut bulmuşken,şuan da gram umudum kalmadı.Artık al beni yanına daha ne kadar acı çekeceğim" diye yalvarıyordum.
Bazen de tedavi olduğuma pisman oluyordum.
İçimdeki lanet hücreler midemi bulandırıyordu.
Aldığım ilaclar saatlerce uyusturuyor,iştahımı kesiyordu.
Tam umudumu yitirmişken,
Saat iki buçuk gibi; Nuray kucağında Mert Can ile odaya girdi.
O an gözyaşlarım boşalmıştı.
Dirilmiştim yattığım yerden zorla doğrulup Mert Can'a sarıldım.
Beni bu halde görmesi kalbimi sıkıştırmıştı.
"Nuray nasıl ?" Diyebildim.
Mert Can'ı kim getirmiş olabilir bu soruyu sordum.
Duygu seli yaşıyordum.
Herseyi unutmuştum o an.
Nuray gülerek;
"Mert geldi Efsun,senin için geldi " dedi ve kapıya doğru yürüdü.
Mert'in adını duyduğumda göğsüme ağırlık çöktü.
Kapıya diktim gözlerimi Mert'i görünce daha çok gözlerim sele dönmüştü.
Durduramıyordum akan yaşları,
Kolumdaki serum hortumu olmasa koşabilirdim ona.
"Geldim Efsun,mektubunu okur okumaz oğlumuzuda alıp sana geldim gözümün nuru,beni sen affet! Yalnız bıraktığım için sen beni affet! Biran olsun aklımdan çıkmadın.Yerini doldurmak değildi amacım...
İçtiğim suda sen ,yedigim ekmekte sendin.Gururumu bağışla,bunların suçlusu benim sevgilim" dedi.Yanıma gelip eski günlerdeki gibi alnımdan öptü.
O an ölsem gözlerim açık gitmeyecekti.
En Mutlu ceset ben olacaktım.
O vakit ölebilseydim dünyada barışı ilan edecektim.
Gözlerine bakıyordum,ölmeden cenneti yaşamıştım.
Bir yandan beni böyle gördüğü için utanıyordum.
Solmuş yüzüm Mert'in avuçlarındaydı,
Kara gözlerinde sonsuzluğu görüyordum.
Aklımda bir soru ya nişanlısı ?Kendimden umutlu değildim.
Ölümü benimsemiş bir insan sevgi hariç bütün duygulara veda edebilirdi.
Kıskanmak,nefret,kin bu duygularım tamamen zihnimi terketmişti.
Ellerimi tuttuğunda Zaman durmuştu,ilk günün heyecanını tadıyordum.
Yinede onun yanımda oluşu;kalbimin üzerinde bardak parçalanmış ve her kırılan cam kırıntısı kalbime saplanmış hissi veriyordu.
Sadece şu sözü söyleyebildim.
"Rüyada gibiyim..."
Mert yatağıma oturdu.
"Hayır sevgilim; şuan ikimizde en gerçek dakikaları yaşıyoruz.Bizim için iyi olacaksın elele çıkacağız burdan.
Bana verdiğin her sözü tuttuğun gibi simdide bana söz vereceksin iyi olacağına dair sonra da bu sözü tutacaksın.
Her zamankinden daha güzelsin,daha iyisin gözlerime neden bakmadığını biliyorum.Ben senin saçlarını,görünüşünü değil,ben senin yüregini sevdim.
Beni sevmeni sevdim.
Ne olur bizden vazgeçme!" Demisti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FISILDA
Novela JuvenilHikaye;İstanbul'da,kendi halinde bir ailenin yanında yaşayan genç kızın; Evlatlık olduğunu öğrenmesiyle Başlıyor... Anladım ki her kalp bir gün kırılıyor. Takı ana rahminden çıkıp büyüdüğü yıllara kadar. Küçük bir çocuğun en sevdiği oyuncağı elinde...