HALE DİLA DEMİR...
Sonraki iki gün hem ruhsal,hemde bedensel depresyonumla başbaşa kalıp,romantik anlar geçirmeyi planlayarak yatağımdan çıkmamakta kararlıydım.
Ama bu girişimim Yakışıklı,kibar,romantik ve sevimli olmakla birlikte henüz ruhsal ve bedensel çöküntüm gibi 2 günlük sevgilim olan Barış tarafından geri püskürtülmüştü.
Ve sonuç ne mi?Şu anda elim Barış'ın avucunda,Melis'le Baran'ın kahkahalarını dinleyerek kalkmasına çok az kalan uçağımıza doğru ilerliyorum.
Barış elimi heran kırılabilicek hassas bir cammış gibi nazikçe yanıma bıraktı ve valizlerimizi yerleştirmeye koyuldu.
Sıkıntıyla etrafıma bakınırken içimde bir boşluk hissediyordum.Beklediğim birşey vardı.Burada olmasını istediğim birşey.
Aslında beklediğim şeyi kendime bile itiraf etmek istemiyordum.Ama aynı zamanda kendimi daha fazla aptal yerine koymakta istemiyordum.Aral'ı bekliyordum.Sebepsiz yere.Bana arkadaşlarının ve onun etrafında dolanmamamı çok açık bir şekilde dile getirmişti.Hatta o kadar açıktı ki kendimi yanlış duyduğuma inandırmaya ya da başka anlamlar,(daha olumlu anlamlar) çıkarmama imkan bile tanımamıştı.
Benim lugatımda bu bile sırf ona karşı bitmez,tükenmez bir kin ve nefret beslemem için bir sebepken olaylar sadece bundan ibaret değildi.Beni aşağlamış,gururumu kırmış yetmediği gibi ölümle tehtit etmişti.Ve bomba haber; O bir katildi.Buna şahit olmuş ve susmuştum.Bu benim nasıl bir insan olduğumu gösterirdi?Belkide bu cümledeki insan kelimesi bile fazlaydı.Yaptığım yanlıştı.Ama işin tuhaf kısmı bana öyle gelmiyordu.
Ah kimi kandırıyorum ki ben?.Sanırım beni öldürseydi bile ondan nefret etmezdim.Buda ancak benden beklenilecek bir davranış olurdu.Çünkü Hale aptaldı.Herkesin içinde bir iyilik olduğuna inanır,ona dört elle yapışır ve umudunu hiçbir zaman kaybetmezdi.ölse bile...
Düşüncelerimi bölen o çok tanıdık vanilya kokusuydu.Ve onu takip eden cırlama sesi.Arkamı döndüğümde gördüğüm manzara yatağıma koşup ruhsal ve bedensel depresyonumla romantik anlar geçirme isteğimi tetiklemişti.
Yüzsüzler kraliçemiz Quinn tam tamına 4 valizi Aral'ın eline tutuşturmuş,kendi ise kalçalarını kıvırtarak önden salına salına yürüyordu.
Ne diyebilirim ki?Hiçbirşey söylemeden önüme döndüm.Konuşmalarını duyabiliyordum ama sanki çok uzaktan geliyordu.Bir dakika sonra Barış'ın ellerini belimde hissetmemle kendime geldim ve hızla uçağa bindim.Barış'la koltuklarımıza kurulduğumuzda rahattım çünkü o manzaradan kısa bir sürede olsa uzak kalıcaktım.
Sol tarafımda hissettiğim sesle oraya döndüğümde Aral'ın yeşilden tamamen arınmış,Mavinin varlığını bile bilmediğim farklı bir tonunda olan gözleriyle bana bakıyordu.Hızla Başımı çevirdim ve Barış'a sokuldum.Sanırım fazla erken konuşmuştum.Barış saçlarımın her telini nazikçe okşarken kulağıma doğru fısıldadı;
"İyimisin kedicik?"
"Evet."
Geri çekilip buz mavisi gözlerini bana kilitledi ve tekrar kulağıma eğildi.
"Yalancı kedicik."
"Yalan söylemiyorum."
"Bunu söylerken bile yalan söylüyorsun.Neyin var bebeğim?"
