Ne demem ne hissetmem gerekti. Ağlayıp sızlamak fayda eder miydi. Bu kader ölüm ile eşdeğerdi bana göre. Hangisi benim kurtuluşum olurdu. Bana yazılan kadere mi boyun eğmek yoksa olanları ya da olacakları inkar etmek. Bu işten nasıl yara aldıysam nasıl küle döndüysem tekrar yeşerir miydi umutlarım. Misafirlerin ayaklanması ile hepimiz kapıya doğru yöneldik. KARAHANLIlar avludan çıkıp arabalarına yönelirken yanımda bir kıpırtı hissettim. Daha sonra ise kulağıma doğru üflenen bir nefes.
"Kendine iyi bak Karıcım. Ne de olsa sen bana lazımsın."
Duyduğum sözlere mi yoksa giderken pislik olsun diye göz kırpmasına mı sinirlensem bilemedim. Her türlü insanı katil ederdi bu adam. Sinirden kulağımdan ateşler çıkması mümkündü ya da ağzımı açtığım an bir ejdarha gibi ortalığı ateşe verebilirdim. Hangi ara bu bölüme geçtim haberim dahi yoktu. Tek çarem Allah'a dua etmekti. Arabaların evin önünden ayrılması ile odama yönelirken
"Densizlik etme. Biz seni böyle yetiştirmedik. Anlaşılan gittiğin yol yol değilmişte erken döndürdük seni. "
"Yetiştirmedik değil yetiştiremediniz. Ben kendim büyüdüm bu günlere geldim. Sizin sayenizde falan değil yani. Hep kaçtığım kaderi tekrar bedel biçtiniz bana. Nedenini bile bilmeden gideceğim o eve. Gelin olarak değil mezarına konulmayı bekleyen ölü gibi yarını bekleyeceğim. "
Gözlerinde pişmanlık üzüntü birşey bekledim ama o kadar kendinden emindi ki. Sanki kaderimi sonumun en bilgili sahibiydi. Ne ben ne de o Ardil denen adamın birbirimizi seveceğini sanmıyorum. Daha doğrusu öyle bir adamı seveceğime dair bir umudum yok. Ne kadar çırpınsam da boşaydı aslında. Bataklık gibi dibe batıp duruyordum. Tek isteğim biran önce gözlerimi sonsuzluğa yummaktı. Bu halde ne aklıma bir plan gelirdi ne de başka birşey. Holde tek başıma durduğumu fark ettiğim an yere yığıldım. Gözyaşlarım bile benden artık o kadar uzaktı ki. Benden başkası da böyle acı içinde kıvrım kıvrım mıydı? Biraz hava almak iyi gelir düşüncesi ile avluya çıktım. Daha sonra ise kapıyı açtığım an
"Dışarı çıkamasınız Mersa hanım. Izin yok."
"Kaçacak halim yok aç işte uğraştırma beni."
"A..ma "
"Aç Hüseyin aç kaçacak hali yok ya."
Dedemin sesini duyduktan sonra hiç onlara aldırmadan dışarı çıktım. Evet kaçardım ama arkamda bırakacağım bir Reyhan olmasa. Ellerimin bu kadar bağlı olması çok zordu. Bu kadar aksi zor olmasa ne vardı ki. Oflaya puflaya sokağa çıkmayı başarmıştım. Özgür hissetmem gerekirken boynumdaki halat daima attığım her adımı geriye doğru çekiyordu.
"Hayırdır yine mi kaçmaya?"
Ah bu ses bu küçümseyici ton. Arkamı dönmeden bile bu sesin kime ait olduğunu biliyordum. Hiç oralı olmadan duymazdan gelerek ilerlemeye devam ettim. Ta ki kolumdan tutulup durduruluncaya dek.
" Başına buyruk gezmeyi bırak. Sahibin benim artık. KOCAM derken karım olacağını biliyordun herhalde. Bana yakışır davran sana yakışanı yaparsan dillere düşeriz. Düşersek te senin sonun olur."
"Hayırdır! Kapımda yatmaya başladın. Korkma kaçmam herhalde."
" Yarın kapında değil koynunda olacağımı biliyorsun sanıyordum. Kaçma işine gelince de alışmış kudurmuştan beterdir bilirsin. Ben eşeğimi sağlam kazığa alayım da."
Bu sözler bu eşekmiş lafı kudurmuş ahhh bana bu adama saldırmamam için birşey söyleyin. Yoksa parça pinçik olacak hıyar.
"Seni o kazığa oturtmak lazım ama neyse."
Benim bile zor duyacağım şekilde mırıldanmamı duymamış olacak ki.
" Efendim canım duyamadım. Ah tabi bende yarın için çok heyecanlıyım. Korkma ısırmam. " deyip küçük bir kahkaha attı. Ahhh şuan bu durumda karşılaşmış olmasak tanımasam gülüşünün ne kadar güzel olduğunu saatlerce anlatırdım.
" Şşş aşıların tamsa seni sevebilirim bile." Işte bu sefer gülme sırası bendeydi ta ki o sözleri duyana kadar. Terbiyesizlik bayrağını taşımaya adaydı bu adam.
"Yarın sana yapacağım aşıdan sonra da böyle konuşta göreyim seni. Kim kimi sevecek göreceğiz nasılsa. Hani anlarsın Ya."
Ahhhh! Ahhhh! Çığlık atabilir miyim. Lütfen Allah'ım öldürebilirim bu adamı.
"Hiç oldu mu ama. Sol elin ne güne duruyor tatlım. Şimdiye kadar yaptığına devam et işte. Alışmışındır nasılsa. "
Tam cevap vermek için ağzını açıyordu ki eve doğru yönelip onu gerimde bıraktım. Yoksa bu adam müsait bir yerini çoktan kaybetmiş olacaktı. Bu adamla bırak ömrü salise bile geçirilmezdi. Avludan geçip eve doğru yönelirken dedemi hasır sedirin üzerinde düşünceli bir şekilde otururken gördüm. Ama hiç düşünmeden eve girdim. Yatağa kendimi attığım an yarın burada olmayacağım geldi aklıma. Daha ne kadar sürecekti bu saçma hikaye. Kaçma fikirlerim yok olmuştu tamamen bir fırsat dedim hep ama o fırsat hiç geçmedi elime ne yazık ki geçse dahi gerimde bıraktığım kişiye yazık olacaktı. Onu yakmak yerine kendimi kül ettim. Yaptığım fedakarlık mıydı yoksa aptallık mı? Bütün gece uyumadan devamlı düşündüm halimi olurumu ölümü. Gözyaşı bile dökülmüyordu artık. Onun yerine kalbim kanıyordu. Geçtiği yerlere bir kor bırakarak hemde. Yatağın başlığına başımı dayayıp düşüncelere kucak açarken odamın kapısı açıldı ve bir iki hışırtı daha sonra tekrar kapanış kilit. Kilit mi ? Kapıya doğru koşup açmaya çalıştım çünkü cidden kilitlenmiştim bu odaya. Sinir ile etrafımı dönerken köşede ki koltuğun üzerinde ki beyaz şey dikkati mi çekti.
Hadi ama ne gerek vardı gelinliğe kefen de olurdu benim için..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reyhan Kokusu
General FictionKüçücük bir beden düşünün.Küçücük kınalı elleri titreyen. Gözleri anlamsızca etrafa bakan. Yanında en çok annesini arayan. Peki o küçüğün yerine kim yanacak? Kim o ateşin içinde yanıp kül olacağını bildiği halde kendini kurban edecek? "Adının anlam...