14.BÖLÜM

6.6K 235 1
                                    

Bir filmde izlemiştim. Bir çocuğun hayatını konu alan bir film. Kendi cinsine ilgi duyan çocuk. Babasının ikrarları ile kendini zorlayan genç bir adam. Filmde en çok etkilendiğim yer daha küçükken tanrıya ettiği duaydı. "Tanrım lütfen beni yumuşak yapma. " böyle bir istekti tanrıdan istediği. Benim de çok isteğim vardı küçük bir çocukken o küçücük ellerimi açardım ve sıralardım isteklerimi "annemi istiyorum. Ya o gelsin ya da ben gideyim. Annem olsun tekrar gitmesin bu sefer o denizci ..." Her isteğimiz olmazdı gerçekçi olmadıkları sürece. Yaşıtlarım bebek giysi top vs isterken ben annemi isterdim. Yokluğu en çok belli olandır o yokluğu en çok sızlatan. Şimdi ise eskiden yaptığım gibi mezarının üzerine uzanmıştım. Kollarımı açarak sarılmak istercesine. Toprağın altından bile kokusu geliyordu burnumu sızlatmaya yetecek şekilde. Belki de artık onunda kokusu toprak olmuştu. Bu kokuyu saklamak mümkün müydü kavanozda ya da akılda değil tüm içinde saklamak. Vücuduma sarılan eller ile sıçradım birden daha sonra ise o koku ve o sert ses..

"Mezarların üzerine yatılmaz küçük hanım. Hem saat geç oldu. Evimize gidelim. "

Hiç konuşmadan beni annemden ayırışını bekledim. Daha sonra ise benden izinsiz boynuna dolanan kollarım göğsünü yastık nefesini yorgan bilen ben tutunacak tel dalmış gibi tutundum ona. Kırmaktan da düşmekten de korkarak...

Arabaya yerleştirdikten sonra beni saçlarımı okşadı sanki küçük bir çocuğu sakinleştirmek ister gibi sanki küçük çocuğun halini anlar gibi. Ardil'ın bu hallerine anlam veremesem de pek üzerinde durmadım. Nasılsa her hareketi farkıydı gece ile gündüz gibiydi hep o farklar.

"Sıcak bir duş iyi gelir eve gidelim de yemekten sonra alırsın tamam ?"

"Eve gitmeyi istemiyorum."

"Eve gidiyoruz dedim sözümü dinle."

Ne desem yinede eve gideceğimizi biliyordum hiç halim yoktu onun ile zıtlaşmaya sadece. Gözlerim ile camdan dışarıyı izliyordum ya da sadece karanlığı. Sonsuz bir örtüydü değil mi? Karanlığı hem sever hemde korkardım. Karanlık saklardı seni ama içinden de ne geleceğini bilemezsin. Ne korkutucu bi ikilem. Araba evin önünde durduğu zaman tam kapıyı açacaktım ki.

"Annen için üzgünüm."

"Bende."

Kapıyı açıp dışarı çıktım dışarı çıkmam ile hafif bir meltemin bedenimi yalayıp geçmesini ve içerime koca bir nefes çekmeyi cennetin fragmanı olarak nitelendirirdim. Kimseye görünmemek umudu ile içeri doğru adımlamaya başladım. Etrafta şansıma kimse yoktu. Çünkü hiç kimseyle uğraşacak ne havam ne de halim vardı. Odaya girip direkt banyoya yöneldim Ardilin de dediği gibi sıcak bir duş iyi gelirdi belki de. Sadece bedenime düşüncelerime değil. Sıcak su bedenimden süzülürken kalbimden ya da aklımdan geçenleri ben bile anlayamıyordum. Ne kadar orada durdum bilmiyorum ama en sonunda kendime gelip duştan çıktım. Banyonun kapısını açtığım an odada ki karanlığı bölmeye yardım etti. Üzerimdeki bornoz ile dolaba yönelip üzerimi giymek için gerekli olanları alıp tekrar banyoya girdim. Üzerimi giyip saçlarımdaki fazlaca suları da alıp odaya ilerledim. Odanın karanlık olması benim için iyiydi. Yatağa uzandığım an belime sarılan kollar ile

"Git kurut şu saçlarını. Hasta olacaksın benim başıma." diye kovuldum yataktan. Hiç halim yokken bana bu yaptığı sinirlenmemi bile yok saymama yeterdi. Saçlarımı iyice kuruttuktan sonra tekrar ilerledim yatağa. Tekrar aynı kolların belime sarılması ile

"Uyumak istiyorum iteleme yataktan."

"Itelemek için değil çekmek için sardım kollarımı. "

Ne demem gerekti ya da ne yapmam bilmiyorum ama tek yaptığım gözlerimi de kapatıp o kollara düşmemek için daha sıkı sarıldım.

Sabah üzerimdeki hafif yorgunluk ile araladım gözlerimi. Yan tarafımda uyuyan Ardili incelemeye başladım nedensizce. Uyurken bir o kadar masum bir o kadar da günahkar duruyordu. Sert birisiydi evet ama yinede bana nazik olmaya çalıştığını görebiliyordum. Sinirine hakim olabildiği taktirde tabii. O bal rengi gözleri kapalı görmek birazcık tuhaf hissetmemi sağladı. Uzun kipriklerinin koruduğu bal rengi gözleri size hem cenneti hem cehennemi yaşatabilirdi. Ama benim tek yaşadığım araftı.

"Beni uyurken izlemek nasıl bir duygu?"

Işte yakalanmıştım eğer itiraf edersem dilinden kurtulamazdım. Bir an gözümde canlandırmak geçse de aklımdan hemen vazgeçtim. Daha aklımı kaybetmemiştim yani sanırım.

"Seni izlemek mi? Hareketsiz yatınca öldün mü diye kontrol ediyordum."

"Eğer ölseydim suni teneffüs yapacak mıydın?"

"Hayır pamuk getirecektim. "

"Sabah sabah komikliğin üzerinde bakıyorum da."

Surat ifadesinde ki bozulmuşluk yüzünden koca bir kahkaha attım. Kahkaham daha da devam ederken aşağı da duyduğum ses ile boğazıma takıldı. Küçük bir öksürük krizinden sonra kendime ancak gelebilmiştim. Daha sonra ise Ardile bakarak ölümün yanından geçişimi eğlenerek izlemesini onaylamaz bir şekilde bakıp üzerimdeki şaşkınlığı atmaya çalıştım. Bu ses pek hayra alamet değildi. Çünkü bu Büşraydı. Onun olduğu yerde pek hayır aranmazdı da bu kadar da olacağını ben dahi tahmin edemezdim.

Reyhan KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin