21.BÖLÜM

6.4K 254 19
                                    

"Sen harika bir anne olacaksın." Ben ve anne olmak. Hiç öyle bir hayalim var mıydı?

"Tabi benim çocuğuma!" Ardıl' in çocuğunu taşımak. Ardıl den ve benden bir parça. Gözleri bal rengi olan her sinirlendiğinde kaşları çatılan Ardıl ve benim çocuğum. Zihnimde canlandırmadan duramadım. Ardil' e küçük bir tebessüm bırakarak gerimde Yaşar' ı yatağa yatırması için yol verdim. Ilk önce Yaşar 'ın daha sonra da kendi üzerimi değiştirip yatakta ki yerimi aldım.

Uykunun en güzel yerinde susamak da neyin nesiydi. Ilk başta karasız kalsam da susuzluğa daha fazla dayanamayacağım için sızlanarak kalktım. Yan tarafıma baktığım da Ardıl i görmemek kendimi biraz kötü hissettirdi ama banyodan gelen ışıklarla orada olduğuna kanaat getirdim. Yaşar ı uyandırmamak adına ses yapmamak için pür dikkat çıktım odadan. Bazen bu evdeki kasvet nedensizce artıp üzerime çöküyordu her ne kadar kendime alış desem de bi türlü ikna olamıyordum yine kendim. Mutfağa yaklaştığım sırada fısıltılar duymam ile durmam gerektiğinin farkına vardım. Ama sanırım ayaklarım bu fikre daha önce uymuştu.

"Gelmedin tekrar. Bekledim yine gelirsin diye ama gelmedin. Neyim ben istediğin zaman koynuna alıp sonra atacağın biri mi?" Bu sesin sahibini tesbit etmek o kadar kolaydı ki. Kimle konuşuyordu acaba? Bu evde kimi aldatıyordu karşısında ki adam. Istemsizce üzüldüm. Tam merdivenlere yönelmiştim ki duyduğum ses dumura uğramama neden oldu. Ardil ?

"Evlendim Sedef! Bu konuyu da kapat. Çok önce.."

"Ne demek kapat. Ilk gecende bile bana geldin. Günlerce yanımda kaldın. Sevmediğin biri ile evlisin Ardıl. Sevmezsin sen o kızı. Bırak bu ilgili adam tavrını."

"Abartma sende. Gelirim yine oldu mu?"

"Olmadı. Karın olmak istiyorum. Yatağında ben olmak istiyorum. "

"Uzatma dedim işte. Beni de sinirlendirme. Geç şimdi odana."

Ve o sözlerden sonra küçük bir öpücük. Ne yapmam gerekti bilmiyorum ama yakalanmadan uzaklaşsam iyi olurdu. Geriye döndüğüm de ise Zümrüt Hanım ı merdivenlerin trabzanında yaslı bir şekilde gördüm. Direkt yukarı çıktım. Ne arkamdan şaşkın bakışları olan Zümrüt Hanım ne de Ardıl vardı umrumda olan. Odaya girdim yatağa kendimi bıraktım. O kadar hissizleştim ki ne demem gerekti bilmiyorum. Aradan on dakika geçmesinin ardından odanın kapısı açıldı ve yatağın diğer ucu çöktü. Daha fazla burada durmak beni ne kadar düşük birisi yapardı. Susmamam gerek bağırıp çağırmam gerek pişman etmem gerek onları ama neden yapmıyorum ya da neden yapamıyorum. Bi insan sevmediği birini aldatırdı demi? Bi insan iki kişi taşırdı kalbinde demi. Hadi ama kimi kandırırım ki bu şekilde. Şimdi kime yazık oldu? Onların aşkına mı yoksa benim hayatıma mı? Yataktan çıktım yavaş bir şekilde. Bu odada bu yatakta daha fazla durmak istemiyordum. Nefesim gidiyordu. Tam kapıyı açtığım an bir daha duymak istemediğim ses konuştu. Umarsızca ileri bi adım atmıştım ki yine tekrar etti.

"Nereye gidiyorsun?"

....

"Mutfağa. " daha sonra tek kelime dahi olmadan attım kendimi odadan. Dışarı hasır sedire çıktığım an tenimi hafif bir rüzgar esir aldı.

Aldatılmak. Kaç kadın hayatında böyle bir ize izin verir ki. Çoğu arkadaşım aldatıldığı halde neden bu konu bana bu kadar yabancı gelir ki. Hangisi daha acizceydi? Aldatılmak mı yoksa aldatmak mı? Hangi noktadan sonra ipleri kesmiştim de birleştirmeye çalışırken hep eksik geliyordu ipin ucu. Tamam sevmiyordu ama ihanet ne demekti ki. Sanırım onun için hiç bir değerim yokmuş. Sadece ben kandırdım kendimi. Sahi Sedef ne demişti de ben bütün hakkı ona vermiştim. Daha kaç kere bu evde bu adam tarafından gururum yok olup ayaklar altında ezilecekti. Ne kadar orada oturdum ne kadar hareketsiz put gibi durdum ne kadar beynimde ki düşünce yavaş yavaş eritti beni bilmiyorum. Saat kaç olmuştu da hava bu şekilde karşımda parladı. Güneş' in doğuşunu bile fark edememiştim. Peki ya gözlerim neden acıdan öldürüyordu beni. Peki ya kalbim neden atmaktan vazgeçmiş gibiydi. Nefes alışverişlerimin de sıkılaşmasına nedendi sanırım bu. Eve doğru ilerlerken Zümrüt Hanım ı hasır sedire doğru yaklaşırken gördüm ve bana bakışlarını. Ne vardı bu bakışlarda acıma, kızma, öfke, kırgınlık, özür neydi bu zümrüt gibi parlayan gözlerde. Emindim dün o da aynı sahneye şahit olmuştu en azından anlardı bu kadar zeki bi kadın. Yanından geçerken hafif tebessümle ilerlerken

"Halini düzelt gelin hanım." Dedi. Ağzımı açmamla kelimelerim benden habersiz bir şekilde karşımda duran örnek almak istediğim kadına bi kılıç darbesi gibi indi.

" Halimi düzeltmemi söylemek yerine bu halime bi son verseniz. Çektiğim acıyı, aşağılanmayı görüyorsunuz. Zümrüt Hanım bana destek olmayın artık benim için birşey yapmak istiyorsanız bitirin bu işi. Çünkü benim ne dayanacak halim ne de savaşacak gücüm kalmadı."

Tam ağzını açmıştı ki benim bu sefer ki sözlerim ile kapatmak zorunda kaldı.

"Dün gece sizde gördünüz ya da tahmin edersiniz o yüzden bana yol göstermekten vazgeçin. Olmuyor işte ben çoktan vazgeçtim."

"Sen hiç oyun oynamadın gelin hanım. Saklambaç, körebe gibi."

"Bunun konumuzla bir ilgisi olduğunu sanmıyorum Zümrüt Hanım."

"Bu oyunun kurucusu benim genç hanım. Emin ol yönetim de bende. Şimdi odana gidebilirsin." Ne demekti bu şimdi.
Bu kadına akıl sır ermezdi doğrusu..

Reyhan KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin