28.BÖLÜM

4.5K 144 23
                                    

Cesaret akılla örtüşen güçlü bir histi. Ne cesaretimin ne de aklımdan geçenlerin bir sınırı vardı. Ardil gittiğinden itibaren pencere pervazına yaşlanmış kafamın içindeki başı boş tilkilerin kuyruklarını birbirine bağlamaya çalışıyorum. Ne bir sonuca varabildim ne de olacaklara bir öngörü sunabildim yaptığım sadece aptal bir baş ağrısından başka birşey değildi. Gözlerinde gördüğüm saf nefretti sanki her an her saniye beni öldürecek derece de büyük bir nefret. Kaçış yoktu gözlerinde ki alevlerden. Kapının çalması ile kapıya doğru adımladım. Kapıyı açıp Ardil 'in önünden sessizce geçip adımlarımı hızlandırdım. Eğer ona bakarsam en büyük yenilgimi görecektim. Onun zaferi benimse bitmek bilmeyen çilem. Arabaya binme halimden dahi haberim yoktu. Sanki kontrol başka birindeydi de ben ona göre hareket ediyordum. Sadece bir iskelet ve et parçasıydım sanki o an. Gözlerim bakıyordu ama göremiyordu çözümü, kaçışı. Tek fark ettiğim yolun gittikçe uzamış olduğu. Başımı sola doğru çevirdiğim an içimden bir şeyler koptu geldi. Kulağım da uğultularla beraber söylediği söz;
 
   "Gitmenden korkuyorum. "

Neydi bu aramızda olanlar? Nefret mi yoksa aşk mı? Neden bir araftaydık ki? Ya hep beyaz ya hep siyah olmalıydı bu aramızdaki. Ya hep aşk ya da hep nefret olmalıydı. Peki ya ben kendimi neden anlamıyordum? Sanki aramızda bir bağ vardı ama bizi birleştirmek yerine daha da mesafe koyuyordu. Sevmek mi istemiyordu yoksa sevilmekten mi korkuyordu bu zavallı kalplerimiz? Bir karar varmıştım artık belirsizlik kimisine göre umut olabilirdi ama bana göre değildi. Bu işe bir son vermenin zamanı gelmişti. Ya hepti ya hiç!
Her zamanki yerimde matem havamdayken yanımda kıpırtı olunca bir umutla başımı o yöne doğru çevirdim. Gelenin Zümrüt hanım olmasına sevinsem mi üzülsem mi bilemedim ama hiç yoktan yine kalbim kırılmayacaktı.

   "Ben bizim efendi ile on dört yaşımda evlendim. O zamanlar elimde bir bebek bir entari ile geldim bu kapıya. Korku mu dersin utanç mı bilmem ama bakamadım yüzüne. Çünkü bilirdim başka kurtuluş yoktu. Bizimkiler ne derse oydu. Iri yarı bir adamdı bizimki. Bir vursa öldürecek türdendi. Ama hiç el kaldırmadı bana aksine canı gibi korudu kolladı sevdi."

  "Ne zaman anladınız sizi sevdiğini ya da siz ne zaman onu sevdiğinizi anladınız?"

   "Ah yavrum sevdaya düşersin de anlamazsın. Ta ki araya bir ayrılık gelince ya da sizden bir parça olunca. Ama ben ilk kez korku ile gözlerine baktığım da anladım, anladım ki o adam benim sevdamdı. Belki zorunlu tutulduk ama ben o çocuk aklımla dahi anladım o iri kıyım adamı sevdiğimi."

  " Ya sevmeseydin?"

"Yukarıdakinin hep bir plânı vardır. Hayırlısını bir tek o bilir. O hiç bilmeden yazar mı o insanı kaderine hiç? Ama eğer sevmeseydim içimde hep bir burukluk ile yaşar giderdim. Peki sen sevdin mi hiç?"

   "Sevmedim, tatmadım sevmeyi de sevilmeyi de."

" Peki bilmediğin bir şeye neden bu kadar karşısın o zaman? Ardil zor biri kapalı tutar içindekileri ama o gözleri varya o gözleri her şeyi oradadır işte. Bakmayı bilirsen anlarsın o vakit." 

    " Ya aşkıma karşılık bulamazsam?"

" Sen aşkını kalbinde barındır da varsın olmasın karşılığı. De haydi git odana. "

   Odaya doğru giderken içimde sadece korku vardı. Ya ben ona aşıksam da onda bir şey yoksa. Ya karşılığı olmadan bir ömür beni sevmeyen bir adama ayak bağı olursam. Belki başka biri vardır kalbinde belki kalbi dahi yoktur o sahte heykelin. Odanın kapısını bir hışımla açtığımda yastıktan kafasını kaldırıp bakan Ardil ile göz göze geldim. Kapının kulpunu sıkıca tutarak aklımdaki tek sorunun dilimden istemsizce dökülmesine izin verdim. Düşünmeden kulaklara iletilen o sözcükleri.

   "Kalbinde kime yer var?"  Sorum onu şaşkına uğratmış olup ölü balık gibi gözlerini irice açıp bana baktı. Cevabı duymaya korkuyordum ama bir yönden de merak ediyordum. Silahtan fırlayan kurşunun geri gelmeyeceği gibi bende de gitmek bilmeyecek bir pişmanlık peydah oldu.
   
" Ne saçmalıyorsun yine? "

   " Soruma cevap ver. Araba da bana benim gidecek olmamdan korktuğunu söyledin. "

" Sende kalbimin sende olması gerektiğini mi düşündün?"

  "Ardil soruma cevap değil bu. Aramızda olanlara ben anlam veremiyorum senin davranışlarına nasıl karşılık vermem gerektiği bilemiyorum tek yaptığın sadece bana saldırmak sadece korkutup susturmak."

" Korktuğun halin buysa diğerini hiç merak etmiyorum. Uykum var ne demeye uyandırıyorsun sanki. Hem sen değil misin kalbin yok vıdı vıdısı yapan. "

    "Uyu o zaman ne demeye sana insan gibi konuşmak bir şeyler için uğraşmak için geliyorsam. Hata bende işte senin her şeyine rağmen gitmiyorum. "

" Gitmiyor değil gidemiyorsun. Gitmeye cesaretin yok. "

        "Gittiğim zaman oturup ağlama sonra?"

" Ha ha hah yat uyu."

Sevimsiz sevimsiz ve istediğini alamamış bir halde üzerimi değiştirmek için banyoya girdim. Üzerimi değiştirip diğer ihtiyaçlarımı giderdikten sonra tekrar odaya dönüp yatağa doğru ilerledim. Ardil in uyuma numarası yaptığını anlamak zor değildi çünkü gözlerini örten o kirpikleri devamlı hareket ediyordu. Demek ki yatağa dönmemi bekliyordu uyumak için. Belki de sadece ben uyduruyordum bunları hayal ediyor da olabilirdim. Tam uykuya dalmak üzereydim ki belime atılan el ile nefes almayı dahi akıl edemez olmuştum. Boynuma çarpan nefesler ile de put gibi kesilmiştim. Belliydi Ardil in uyuduğu ama neden böyle oldu ki benim kalbim? Nereye gitti nefeslerim ve gözlerim neden doldu bu suretle? Bilmediğin şeyin ızdırabını çekiyorsun Mersa. Kabul edecektim artık onu ve onun bana hissettirdiklerini her ne kadar kalbimi ezse dahi yine de o çarptıyordu bu denli ne kadar nefesimi kesse de öfkesi yine de o gözlerinde ki ışıltı oluyordu bana nefes. Ben ona bir adım gitsem o bana gelir miydi? Peki bu aşk ne menem bir şeydi de seni ele avuca sığdıramaz acılarla yoğuruyordu sırf onun kalbinde ol diye. Gönül yardan ne suretle geçer ki acı, ızdırap, hastalık ve nefret verse dahi geçmiyordu işte. Bir nefeslik uzakta durmaya dahi engeldi bu his. Kabul etmişti bu kırık kalbim kapısını açmıştı Ardil e. Varsın olmasındı bizim sonumuz da varsın gülmesindi bu yüzüm tek bir bakışı ile kalbimin kepenklerini kaldırırdı.

Ardil in nefesleri ile uykuya dalmıştı Mersa. Ardildi onu nefesi ile saran kalbi kırık olan adam mazisine iyi davranmayan bir kadını sarmalamıştı o gece. Biri aşkını kabul ederken diğeri inkar etme aşamasındaydı. Kim bilirdi gelecekte olanı ya kim bilirdi kimin geçmişini. Şimdiler de nefes olacak kişinin sonralarda acı bir tat bırakacağını diğerinin hayatında. Belki de sadece hayata değil de zamanadır bu karşı gelişlerimiz. Belki de sevmekten korkup sevilmekten kaçışımız. Kapıyı ardına kadar açıp tam zamanı geldiğin de ise sayısız zincir vuruşumuz. Hak edene hakkını vermek gerekmez miydi ? Peki sevgi hak kabul etmez mi? Sonunda ne kadar pişmanlık olsa dahi kalplerimiz hep sonuna kadar gitme peşindedir. Sonrası ya iyi ki ya keşke...

Reyhan KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin