22.BÖLÜM

6.2K 233 24
                                    

Neydi bu üzerimdeki ölü toprağı? Neydi bu kalbimdeki ağırlık. Kendi benliğim neredeydi kimdeydi? Bu eve geldiğim andan itibaren sınırlarım aşılmış gururum ezilmişti. Kalbim ve aklım bir savaş içindeydi daima. Bu evi ayağa kaldırmam gerekmez miydi? Başımı sağa sola sallayarak aklımdaki cevabı olmayan sorulardan kurtulmaya çalıştım. Ama daima aklımda dönüp duran düşünceye yol vermeye karar verdim. Bu tutarsız hallerim artık kendimi yolmama neden oluyordu. Bugün bitecekti herşey artık ne onun tutarsız halleri kalacaktı ne de benim bu aptal hallerim. Yorgun bedenimi koltuktan kaldırmaya çalışsam da başarılı olamadım. Ev halkının uyanmasına az kalmıştı her gün aynı saatte uyanılır aynı saatte kahvaltı edilirdi. Yine aynı gün yine aynı saatti işte tek bir farkla bugün daha fazla kırıktı kalbim. Umudumun dalları çıtır çıtır ederek gitmişti benden. Ne bekliyordum ki hep o aptal film ya da kitaplarda ki gibi bir aşk mı Hadi Ama ne o beyaz atlı prensti nede ben güzeller güzeli narin prenses. Masallardaki gibi olsa bu ev hapishanem olan şato Ardıl de kötü kalpli ejderha olurdu. Aslında onu da suçlamak olmazdı o da zorlanmıştı bu evliliğe. Kurbanlar belli değil miydi bu hikayede. Biraz rahatlamak adına duşa attım kendimi. Suyun bedenimden süzülmesini izlerken gözyaşlarım da suya eşlik ederek aktı bedenime. Bedenimi ağır ağır duşa kabinden dışarı attım. Havluyu bedenime sarıp aynanın karşısına geçtim. Buğulu ayna karşısında baktım kendime. Bu ayna gibiydi daima gözlerim buğulu. Eski beni göremez olmuştum bu evde. Ama eski beni getirmem gerekirdi yoksa bu ev ve buradaki insanlar sonum olacaktı. Üzerime toprak atmaktan başka birşey yapmayacak olacak insanlar..
Bedenimdeki havlu ile odaya girdiğim zaman odada kimsenin olmamasına sevinmiştim. Kapıya yönelip kilidini çevirdim. En azından rahat hazırlanabilirdim. İç çamaşırlarımı üzerime geçirdikten sonra dolaptan üzerime midiboy mavi etek ve nakışlı beyaz tshirtümü geçirdim. Saçlarımı da salaş at kuyruğu yapıp aşağı inmeye hazır hale geldim. Kapının koluna dokunduğum an kapının açılması bir oldu. Karşımda ki kişiyi gördüğüm zaman üzerine atlamamak için kendimi zor tuttum. Karşımda ki kişi..

"Efendim Sedef."

"Kahvaltıya gelecekmişsin. A bu arada Ardil çıktı. Işi varmış. "

Sinirden kızarmış olan yüzümle sadece kafa sallamakla yetindim. Ne demem ne hissetmem gerekti bilmiyorum. Sanırım artık bu evde sessiz bir yabancıyı oynama vaktim gelmişte geçiyordu bile. Hala karşımda sırıtarak bana bakan insan bozuntusuna karşın
"Çık odadan."

Yüzünün asıldığının farkındaydım ama o yıne de hiç birşey olmamış gibi gülerek aşağı inmeye başladı. Bu durum karşısında ne yapmam gerekti ne tür bi tepki verebilirdim. Nasıl bir hal ve tavır sahibi olabilirdim. Eski ben nereye kaçmıştı acaba. O korkusuz küçük kız çocuğuna ne olmuştu da bu yaşımda beni terk etmişti yoksa o da mı dayanamamıştı bu acizliğime..

"Hadi Mersa ıslama savaşı yapalım birimizi. "

Ne kadar daha durmuştum o odada bilmiyorum ama Yaşar'ın gelmesi ve beni bahçedeki ağaçları sulamak için aşağı indirmesi ile kendime biraz da olsa gelebilmiştim. Şimdi ise savaş istiyordu. Bu akşam gidecekti bu evdeki uğraş kaynağım tek mutluluk verici umut kaynağım. Hortumu üzerime doğru tutması ile ağzımdan koca bi çığlık kopuverdi. Suyun sesi ve vücuduma soğuk bi etki yaratması ile sanırım bu çığlık küçümsenebilirdi. Yaşar a doğru ilerleyip ıslatma sırasının onda olduğunu açık açık gösterdim. Eminim etrafımızda dağ olsa kahkahalarımız ve çığlıklarımızla yıkılabilirdi. Üzerimiz sırılsıklam yüzümüzde kocaman gülümseme hala devam ediyordu oyunumuz.

"Tamam pes pess." Yaşar'ın pes etmesi ile bir kahkaha atıp yanına doğru giderken oyuna geldiğimi anlayıp geri geri koştum. Etrafta ikinci bir hortum bulmam ile yönümü beni ıslatan küçük beye doğru ilerledim. Üzerime suların gelmesi ile elimdeki hortumu sağa ve sola çevirip durdum.
Daha sonra üzerime hızla tutulan suyla

"Hey tamam pes ediyorum Yaşar. " dedim. Yanımda kıkırdayan Yaşar ile karşımda ki kişiyi görmem soğuk su etkisi yarattı bedenimde. Ardıl in gülümseyerek bana bakması..

Su savaşının ardından ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama Ardıl i ve Yaşar ı oldukları yerde bırakarak her zaman bana kuytu olan odama geldim. Hala onları bırakıp giderken arkamdan bakışlarını ve bakışlarında ki ifadeleri gözlerimi kapattığım an görüyorum sanki. Hangisiydi tuhaf olan bana gülümsemesi mi yoksa benim onu gördüğüm an yüzümün düşmesi ve orayı hiçbirşey söylemeden terk etmem mi? Odanın kapısının açılması ile oturduğum tekli koltuktan kalkıp kapıya doğru ilerledim. Tabi durdurulana kadar.

"Neyin var senin?"

"Hiç birşeyim yok."

"Duştan sonra konuşalım. "

"Konuşulacak pek birşeyin olduğunu sanmıyorum. "

"Ne demek bu Mersa."

"Baya işte ne bekliyorsun ki ne var konuşacağımız. Yine canımı yakmak için uğraşma Ardıl. "

"Neyim ben canavar mı?"

"Canavar değil zebanisin sen. Bir kalbin olduğundan bile emin değilim. "

"Bak ."

"Bakılacak birşey yok Ardıl. Sen ve ben bu evliliğe kurban olduk edildik tamam herşey birden oldu ama yorma beni de lütfen."

"Belki de bu hikayedeki tek kurban sensindir Mersa."..

Reyhan KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin