İkisi de çok heyecanlıydı. Tuvalete gidip her şeyi ayarlamış ve lambayı fişe takmışlardı. Jungkook daha çalıştırılmayan lambayı eline aldı, gözlerini belerterek Hoseok'a döndü: "Hazır mısın, Hobi?"
Hoseok hızlı hızlı başını salladı: "Hazırım, Kook!"
Jungkook memnun olmuştu, tuşa basıp mor ışığın karanlık odayı aydınlatmasının sağladı.
"Kağıt nerede?"
Hoseok elini arka cebine attı, gözlerini tavanda gezdirirken elinin hareketine dili de eşlik ediyordu. Jungkook, onun bu şapşal haline kıkırdadı: "Hadi ama Hobi, cebin ne kadar büyük olabilir ki?!"
"Tamam, tamam!"
Hoseok da arkadaşı gibi yalancıktan bağırdı. Sağ elindeki kağıdı tavşanına uzattı: "Al bakalım."
Jungkook çabuk bir hareketle kağıdı aldı ve morötesi ışığın altına tuttu. Tahmin ettiği gibi üzerinde bir şeyler yazıyordu, Latin alfabesiyle.
Hoseok kağıt üzerindeki yazıyı okuyunca yerinde tepinmeye başladı: "Çok heyecanlı!"
Jungkook kağıdı katlayıp kendi cebine koydu: "Taksiyi ara, bu adrese gitmeliyiz."
"Bir saniye, bir saniye!" Hoseok'un sesini yükseltip ellerini önünde sallamasıyla Jungoo arkasını dönmekten vazgeçip Hobi'yi dinlemeye başladı, önemli bir şey söyleyeceği belliydi.
"Bu adres ya tehlikeli bir yerse, yani... Ya bu bir tuzaksa? Annenin ya da babanın düşmanından geldiyse?.."
Jungkook tek kaşını kaldırdı: "Bildiğim kadarıyla ikisinin de düşmanı falan yok."
Hoseok göz devirdi: "Neden ebeveynler düşmanları olduğunu çocuklarına söylesinler ki?"
Jungkook hımladı. Karşısındaki mantıklı konuşuyordu.
Aklına gelen fikirle telefonunu cebinden çıkardı. İnternet'in çekmediğini görünce kaşları çatıldı. Hoseok da o sırada Jungkook'un ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.
"Şuraları toparlayalım da salona geçelim, İnternet çekmiyor burada."
Hoseok başıyla onaylayıp havalandırma penceresindeki siyah perdeye uzandı, Jungkook da beyaz fayansların parlama yapmasını engellemesi için yere serdiği koyu renk battaniyeyi katlayıp misafir odasına götürdü.
Tuvaleti eski haline getirdikten sonra iki arkadaş salona kuruldular. Jungkook geniş kanepede bağdaş kurup boşta kalan sırtının arkasına birkaç krem rengi kırlent tıkıştırdı. Hoseok da Jungkook'un bacağına başını koymuş, kanepe boyunca ayaklarını uzatmıştı.
"E ne yapacağız şimdi?"
Hoseok'un sesiyle Jungkook daldığı yerden gözlerini çekip ona baktı: "İnternetten adrese bakacağız, bakalım neresiymiş."
Hoseok onu iki gözünü kırparak onayladığında telefonunu sol eliyle kavrayıp şifresini girdi. Harita kısmına tıkladıktan sonra kağıttaki adresi yazdı. Birkaç saniye içinde adres karşılarındaydı. Jungkook, çıkan sonuca anlamsız bakışlar atarken Hoseok yattığı yerden doğruldu: "Bu kağıt kesinlikle annenden gelmiş."
Jungkook telefonuna bakmayı kesip gözlerini Hoseok'un gözlerine dikti: "Başka kim olabilir zaten ki?"
Şaşkındı, bunu beklemiyordu.
"Annen oraya gitmeni istiyor, Kook."
Jungkook usul usul başını sallamakla yetindi.
"Yalnız mı gitmeliyim?"
Sorusuyla Hoseok gerildi: "İstersen tabii ki gelirim ama yalnız gitmen daha doğru olmaz mı? Hem belki annen sana bir şey daha bırakmıştır."
Hoseok, destek olmak için elinin üstüne elini koydu. Jungoo yine dalmıştı. Birkaç dakika daha öyle kaldıktan sonra aniden ayağa kalktı: "Ben gidiyorum."
Hoseok, tavşanının inişli çıkışlı haline alışıktı: "Tamam, kendine dikkat et."
Hoseok da ayağa kalktı ve Jungkook'u kapıdan geçirdi. Arkadaşı tek kelam etmeksizin evden ayrılırken Hobi, biricik arkadaşı için dualarını eksik etmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEART REAT
Fanfiction"Bana 'sahip' deme bebeğim, ben senin sahibin değilim. Zira sen benim kalbimin sahibisin." Lunaparksız ve pamuk şekersiz, kedi çocuğun kaçırılmadığı bir hikaye arıyorsanız gönül rahatlığıyla kütüphanenize ekleyip okuyabilirsiniz. Bangtan'ın doğum g...