Kapının dört kez tıklanmasıyla Namjoon ayaklandı. Misafirleri olacağını biliyordu ve dün geceden annesiyle birlikte hazırlık yapmışlardı. Fakat zamanda bir uyuşmazlık olmuştu, bir saat sonra gelmeleri gerekmiyor muydu?
Bu sorun yaratmazdı, eksik yoktu. Sadece salatayı sona bırakmışlardı taze kalabilmesi için. Sofrayı da birlikte kurabilirlerdi, yabancı değillerdi sonuçta.
Delikten bakmaksızın kapıyı açtı ve beklediği gibi Jimin kucağına "Hyung!" diye bağırarak atladı.
Kahkahaları apartman boşluğunda yankılanırken büyük kedi çocuk, küçüğünü sıkıca tutuyor ve misafirlerini içeriye davet ediyordu.
"Noonanın elinden harika şeyler çıkmıştır yine." dedi Hoseok kocaman gülümsemesini yüzüne yayarken, kokuları almıştı.
Sonra sevgilisine döndü: "Yoongi, yemeklerin tadına değil, görüntüsüne vurulacaksın ilk önce! Hem yaptıkları çok lezzetli hem de sunumu 'Pes!' dedirtiyor."
Heyecanla bunları anlatırken Jungkook da onay verip eklemeler yapıyordu: "Türk yemekleri o kadar güzel ki... Aklıma gelince midem kendini otomatik olarak boşaltıyor ve dolmak için çırpınıyor."
"Hadi, ya! O kadar var mı gerçekten?"
İki gencin hararetli anlatışına böyle bir tepki vermişti Taehyung koltuğa otururken. Namjoon başını aşağı yukarı salladı; Jimin hâlâ kucağından inmemiş, aksine iyice yerlemiş, hyungunun kulaklarıyla oynuyordu.
"Et seviyorsan sen de bunları düşüneceksin yedikten sonra."
Ortam sessizleşirken banyonun kilit sesi duyuldu ve Hwasa seslendi: "Namjoon! Geldiler mi?"
"Geldik noona!" diye karşılık verdi Hoseok.
Gülümsemesi daha da büyümüştü, çok seviyordu ablasını. Samimiyeti, ailesi gibiydi. Uzun zaman geçmesine rağmen hisleri soğumamıştı, aynı ablasıydı işte. Bazı şeyler değişse de, etkisi olmazdı ilişkilerine.
"Giyinip geliyorum hemen, sofrayı kurmaya başlayabilirsiniz." tekrar seslendi ve kimselere görünmeden odasına girdi.
Jungkook ve can dostu hoplaya zıplaya mutfağa gittiler bu sözün üzerine. Yoongi ve Taehyung ilk defa geldikleri bu evde biraz gergin hissediyorlardı küçüklerinin tam tersine.
"Bebeğim, benim içeride işlerim var. Yemekten sonra takılırız olur mu?"
Göz kırptı gümüş kuyruklu çocuk sarışınına. Bu hareketiyle tombik sağ elini ağzına götürerek kıkırdadı Jimin "Olur." dedi ve beyaz kulaklarından birini oynattı.
"Bak, hyungların evimize ilk defa geldiler. Onlara bir şeyler göstermek istiyor musun? Hatırlıyor musun evi?"
Hyungunun kucağından onaylar sesler çıkararak inip Taehyung'un göğsüne yerleşti, kalp atışlarını yakından dinlemeyi severdi.
Uzun kollarını sarı tüy yumağına siper eden kare gülüşlü çocuk biraz alıngan bir tavırla söylendi: "Şimdi mi aklına geldim, maviş?"
Küçük olan yine kıkırdadı: "Ya, hyung!"
Yoongi yalancıktan suratını astı: "Benim de pabucum dama atıldı Tae geldikten sonra zaten."
Jimin, küçük hyungunun bacaklarını dizleriyle ezerek büyük hyungunun kucağına emekledi hızla ve oturdu.
Minik ellerini çilli yanaklara koyarken gülümsedi: "Olur mu öyle şey, hyung? Ben hepinizi çok seviyorum."
"Hım hım, tabii. Belli."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEART REAT
Fanfiction"Bana 'sahip' deme bebeğim, ben senin sahibin değilim. Zira sen benim kalbimin sahibisin." Lunaparksız ve pamuk şekersiz, kedi çocuğun kaçırılmadığı bir hikaye arıyorsanız gönül rahatlığıyla kütüphanenize ekleyip okuyabilirsiniz. Bangtan'ın doğum g...