"Aç ağzını~!"
Yoongi, Jimin'in karşısına oturmuş, yemek yedirmeye çalışıyordu. Yumuşak davranıyordu ama sabrının da bir sınırı vardı, hiç laf dinlemiyordu uslu görünen çocuk.
Jimin bir kez daha şiddetle başını iki yana sallayıp kollarını bağladı: "Hayır, dedim hyung! Ben artık büyüdüm, kendi kararlarımı kendim verebilirim!"
Bıkmıştı büyük olan: "Bana bak, velet! Bir daha bana 'Ağzını aç' dedirtirsen çok fena olur. YE ŞUNU!"
Jimin iç çekti ve gözlerini sıkıca yumup minicik sol eliyle burnunu kapattı: "Hazırım!"
İnce olan sesi daha ince çıkmıştı, sevimli ve komikti.
Yoongi buna aldırmadan iki dakikadır havada tuttuğu kaşığın altını bir kez daha kasenin kenarına sıyırdı ve Jimin'in açık ağzına tıktı.
Açık sarı, küllü saçlarını savurarak zorlukla yuttu: "Hyung... Bu cidden iğrenç!"
Yoongi omuz silkti: "Umrumda değil. Yemek zorundasın."
Jimin dudağını büzdü: "Başka seçenekler varken neden bu şeyi yiyorum ki?"
"Çok konuşma, bastıbacak."
[]
Jungkook ve Hoseok, sırtlarında ipi gevşetilmiş okul çantalarıyla tavşan dişli çocuğun evine ilerliyorlardı. Bir yandan sohbet ederken bir yandan da her gün görmüyorlarmış gibi geçtikleri sokakları dikkatle inceliyorlardı.
Jungkook o kadar kaptırmıştı ki takılıp yüzüstü düşene kadar yerde birinin oturduğunu fark etmemişti.
Canı fazla yanmamıştı, hemen arkasına dönüp düşme sebebi olan kişiye baktı: "Kusura bakmayın, iyi misiniz?"
Bunu söylerken o insanı tanıdığını bilmiyordu.
"Sorun yok, Jungkook."
Hoseok da çocuğun yüzüne dikkatle bakıyordu şimdi: "A?.. Taehyung?"
Yerdeki iki çocuk ayaklandı ve özlemle birbirlerine baktılar ama ne yapacaklarını kestiremediler.
İlk hamleyi tabii ki de sevgi pıtırcığı Hoseok, Taehyung'a sarılarak yapmıştı: "Dostum, nerelerdeydin sen?!"
Sitemle söylemişti.
Kahverengi, aralarında yeşil tutamlar olan çocuk sarılışına içtenlikle karşılık verdi: "Hiç sorma." Jungkook da sarıldı ilkokul arkadaşına: "Şehirden taşındın taşınalı hiç haber göndermedin."
"Cidden anlatacak çok şey var ama hepsi gereksiz. Sıfırdan alalım, ha?"
Hoseok başını aşağı yukarı hafifçe salladı: "Olur. Olur da... Temelli buradasın değil mi?"
"Evet, buradayım. Gitmiyorum hiçbir yere."
Gülümsediler.
"Bize gidiyoruz Taehyung, gelmek ister misin? Sohbet ederiz, yemek yeriz, kahve içer..." lafını tamamlayamadan dikdörtgen gülüşünü sergiledi sözlerin muhatabı: "Çok sağ ol Kook, başka zaman mutlaka ziyaret edeceğim seni."
Hoseok elini çocuğun omzuna koyup sıktı: "Telefon numaranı vermeden bir yere göndermiyorum seni, koçum."
Taehyung kıkırdadı ve sağ ön cebinden telefonunu çıkarıp Hobi'ye uzattı: "Buyrun, Güneş Bey."
Kaşlarını kaldırdı, kısa bir şaşkınlıktan sonra kahkaha attı: "Hatırlıyor musun sen onu ya?"
Jungkook da gülmeye başladı, sesini incelterek "Bugün hava çok güzel, etraf pırıl pırıl. Çünkü ben sokaktayım." dedi. Küçüklükten kalma bir anıydı büyük olanın kendini Güneş sanması.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEART REAT
Fanfiction"Bana 'sahip' deme bebeğim, ben senin sahibin değilim. Zira sen benim kalbimin sahibisin." Lunaparksız ve pamuk şekersiz, kedi çocuğun kaçırılmadığı bir hikaye arıyorsanız gönül rahatlığıyla kütüphanenize ekleyip okuyabilirsiniz. Bangtan'ın doğum g...