Eve girer girmez oflayarak sağ koluna taktığı sırt çantasını yerle buluşturdu Jimin.
Gözleri dolu dolu, bir an önce rahatsız okul kıyafetlerinden kurtulmak istiyor, yatağına uzanıp düzgünce uyuyup kendine gelmek için acele ediyordu. Ve bunu yapmaya çalışırken gereğinden fazla ses çıkarıyordu.
Zaten dönen kilit sesinden Jungkook, Jimin'in geldiğini anlamıştı ama onun mutfağa gireceğini düşünerek işine devam etmişti. Kulağına dolan lüzumsuz seslerle ellerinin tersini düzünü kot pantolonunun arka ceplerine sürterek kuruladı.
Mutfaktan çıkıp kapının önünde ayakkabılarını çıkarmaya uğraşan küçüğünü (Küçük dediğime bakmayın, Jimin ile aralarında bedenen iki yaş yoktu bile.) görünce yardım etmek istedi, zira kendisi pek telaşlı ve aceleci olduğundan eli ayağına dolaşıyor, bir türlü bağcıklarını çözemiyordu.
"Sakin ol, bu ne acele?" yaklaşırken sordu tavşan dişli çocuk.
Jimin pes edercesine gözlerini yumup derin bir nefes verdi, ellerini serbest bıraktı. Kook bunun yardım çağrısı olduğunu anladı ve fayansın üzerine diz çöküp Jimin'i ayakkabılarından kurtardı.
Ağzında bir teşekkür mırıldanan sarışın, hızlıcak odasına adımladı.
"Jimin?!"
Endişeli ses tonuyla biriciğine seslendiğinde anında yüzünü büyüğüne döndü, kuyruğu gerginlikle yeri dövüyordu: "Sadece dinleneyim, olur mu? İyiyim."
Bu cevabı verdikten sonra hiçbir şey demeden arkasını döndü ve odasına girdi, usulca kapıyı örttü.
Jungkook ellerini beline yerleştirdi, ne olduğunu ölçmeye çalışıyordu. Birkaç saniye öylece kaldı ve sonunda onu bir süreliğine yalnız bırakmaya karar verdi.
Mutfağa yöneldi ve yapması gerekenleri hayali bir kağıdın üzerine yazdı.
Yemek yapması, bir hafta sonraki sınavı için konuları gözden geçirmesi gerekiyordu. He, bir de Yoongi hyungu arayıp evine gelmesi gerektiğini hatırlatmalıydı. Malum, hafta sonu çifte kumrular için beraber geçmişti ama ayrılmak zor geliyordu.
[]
"Umay, bir tanem!"
Halının üstüne bacaklarını açarak oturmuş, legolarla yaptığı anlamsız şekilleri hareket ettiren kıza seslendi.
Minik kız kendi adını duyunca kafasını kaldırıp kocaman, mavi gözleriyle uzun adama baktı: "Efendim, babiş?"
Seokjin tebessümüne engel olamadan yaklaştı, yere diz çöktü ve kızının ellerinden tutarak onu ayağa kaldırdı: "Bugün Namjoon babişin doğum günü."
Büyük gözlerini daha da büyüttü, parlak gözleri daha da ışıdı: "Geyçekten mi?!"
Jin başını aşağı yukarı salladı: "Ona sürpriz yapmak ister misin?"
Küçük kız daha da heyecanladı, örgülerini savuracak şekilde başını salladı: "Evet, isteyim!"
"Önce hediye almamız gerekiyor. Aklında bir şey var mı?"
Sarı örgülerini omzundan geriye attı ve ince, ıslak dudaklarını büktü.
Bu onun düşünme pozisyonuydu. Bunu bilen doktor, sevimliliği izleyerek bir süre bekledi.
Heyecanla öne atıldı: "Öpücük oluy mu? Ya da yesim?"
"Tabii ki, güzelim. Resim iyi fikirmiş. Ben boyalarını getiriyorum, sen de masana geç."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEART REAT
Fanfiction"Bana 'sahip' deme bebeğim, ben senin sahibin değilim. Zira sen benim kalbimin sahibisin." Lunaparksız ve pamuk şekersiz, kedi çocuğun kaçırılmadığı bir hikaye arıyorsanız gönül rahatlığıyla kütüphanenize ekleyip okuyabilirsiniz. Bangtan'ın doğum g...