"Alo?"
Jungkook şaşkınlıkla gelen aramayı cevapladı. Açmadan önce etrafındakilere ekranı göstermişti. Kalbi hızla atıyordu, arayan kişinin ismini görmesiyle çok heyecanlanmıştı. İçinden her şeyin yolunda olması için dualar sıralarken karşı taraftan acı dolu bir nida geldi: "Jungkook, havaalanındayım. Olabildiğince- Ah!"
"Hwasa, ne oluyor, iyi misin?"
Çocuğun eli ayağına dolaşırken Seokjin ona endişeyle "Neler oluyor?" bakışları gönderiyordu.
Namjoon, "Hwasa" kelimesini duyunca yerinde dikleşmiş, kulaklarını ve kuyruğunu gerginliğinin göstergesi olarak hareket ettiriyordu. Hoseok ise ona sırnaşan sevgilisine elini düz bir şekilde kaldırarak durmasını işaret etmiş, kulak kesilmişti salonun ortasında. Taehyung ise hiçbir şeyden habersiz, Jimin'in saçlarını karıştırarak miniği kızdırıyordu, ikisi de telefon sesini duymamıştı bile.
"Boş ver, ben hastaneye gidiyorum. Bavullarımı taksi durağına bırakacağım, alırsınız."
"Bir saniy-"
Jungkook'un bir şey demesine kalmadan telefonu Hwasa kapattı ve hızlı bir şekilde kafasındakileri eyleme döktü. Taksi şoförüne hızlı olmasını tembihlerken bacaklarını birbirine bastırıyor ve derin nefesler alıp veriyordu. Arka camları açmış ve üstündeki hırkayı çıkarmıştı, bir an önce kurtulmak istiyordu aciz halinden.
"Bir tanıdığınız yok mu buralarda, haber vereyim isterseniz." dedi şoför arka koltukta kıvranan torunu yaşındaki kadına bakarak.
Hwasa'nın sağ eli kocaman karnının altını ovarken sol eli belini arkadan destekliyordu "Ben," derin bir nefes alıp çığlık atmamak için kendini sıktı: "Ben haber verdim zate- Ah! Zaten, teşekkürler."
Taksici, endişesini sürdürerek ama dikkatli sürüşünden ödün vermeden hızla hastaneye sürdü. Vardıklarındaysa para almadı, bir odaya yatırılana kadar yanında kaldı. Hwasa o şoföre minnettardı, babacan adama binlerce kez teşekkür etti.
[]
"Hyejin isimli bir hasta arıyoruz." dedi Namjoon gümüş kuyruğunu sertçe sağa sola savurarak. Sekreter bilgisayarda işlem yaptığını kanıtlayan birkaç klavye ve fare seslerinin ardından başını olumsuz anlamda salladı: "Maalesef, beyefendi. O isimde bir hastamız görünmüyor."
Sinirle kükredi on sekizinde, genç adam: "NEREDE, ANNEM NEREDE?!"
Jin, küçüğün kasım kasım kasılmış bedenine arkadan kollarına doladı ve kendine çekti: "Sakin kalmamız gerek, Joon. Bağırıp çağırmak bize yarar sağlamıyor."
Gözkapakları titreyerek kapandı: "Sakin kalamıyorum işte."
Sesi daha kısıktı ama laflar ağzından tıslama gibi çıkmıştı, geniş omuzların arasında gevşemişti ama içindeki kan fokur fokur kaynıyordu. Seokjin biraz daha sıkı sarıldı çocuğa ve omzunu öptü: "Bak, gelmiş zaten. Eninde sonunda kavuşacaksın annene."
Umutsuzca başını iki yana salladı gözleri dolarken: "Gelir gelmez hastaneye gitmek, ne demek hyung?!"
Gergindi çocuk, özlemle dolup taşmıştı, endişeliydi, agresifti de. O duygudan bu duyguya atlarken ne yapacağını bilemiyor, hareketlerini kontrol edemiyordu.
Seokjin, bir şey demek için ağzını açmıştı ki arka cebinde önce titreme hissetti, sonra telefon sesi ikisinin de kulaklarını doldurdu. Aceleyle kolları Namjoon'dan ayırdı ve gelen aramayı cevapladı: "Alo?"
Namjoon da güvendiği adama yüzünü dönmüş, büyüttüğü gözlerle mimiklerini izliyordu. Bir eli leğen kemiğindeydi ve şekilli kaşları, bir şeyi anlamaya çalışıyormuş gibi çatıktı, ağırlığını sol ayağına vermişti.
Birkaç saniye sonra çatık kaşları havalandı ve yüzü aydınlandı, gülümseyerek yerdeki bakışlarını onun kahverengi göz kürelerine çıkardı. Namjoon bu gülümsemeyi görünce kısa, ciğerine iğne gibi batan bir nefes aldı, endişesi sönmüştü ama bir his vardı içinde, annesiyle yüzleşeceği için korkuyordu belki de, bilmiyordu.
Sekiz aydan sonra annesine kavuşmak... Nasıl anlatılır ki? Kızgın mıydı, kırgın mı? Ona kolayca yaklaşabilecek miydi, araya soğukluk mu girmişti? Hayır, hayır. Bir an bile sevgisi eksilmemişti ona karşı ama... Tuhaftı işte. Gittiği zaman küçücük bir çocuktu, şimdi büyümüştü. Huyları değişmişti ve annesi onu bilmiyordu. Nasıl davranacaktı ki annesine, o nasıl davranacaktı kendisine? Özlediği kesindi, herkes hemfikirdi. Ama... Amalar çoktu, kararsızlık her nefes alışında vücudunda kol geziyordu.
Jin'in yüzüne bakarken düşünüyordu bunları, "Tamam, Jungkook." sesiyle kendine geldi. Büyük olan mutlulukla ışıldayan gözlerini bir an bile çekmezken gümüş saçlı çocuktan, telefonu kapatıp kot pantolonunun arka cebine koydu tekrar.
"Ne olmuş?"
Jin, Namjoon'un sorusuyla esmer elleri kendi beyaz ellerinin arasına hapsetti: "Hastaneden çıkmış, evinize gidiyormuş. Taehyung ve Hoseok bavulları almışlar, Hwasa'nın arkasından gidiyorlarmış. Yoongi, Jungkook ve Jimin de oraya geçecekler. Biz de gidelim, haydi!"
Mutluydu doktor, Namjoon'un mutlu olacağını düşünerek mutlu oluyordu. Namjoon başını eğdi ve Seokjin, bir terslik olduğunu anlayıp ellerini küçüğünün omuzlarına çıkardı: "Her şey düzelecek, annene kavuşacaksın Joonie. Neden üzgünsün?"
Gözlerini kırparak dolu olan gözlerinden iki yaşın yere damlamasına izin verdi Namjoon, başını olumsuzca sallayıp omuz silkti: "Hyung..."
Sesi çok kısıktı, az önce bas bas bağıran kendisi değildi sanki.
"Hyung, ben ne yapacağımı bilmiyorum."
Seokjin, sevimli bir tavırla omuzlarına vurdu: "Bilmiyor musun?"
Neşeli sesiyle karşısındakini neşelendirmeye çalıştı: "Tabii ki de koşup sarılacaksın, kuyruğunu onun koluna, bacağına dolayacaksın, aptal! Öpeceksin yanaklarından, kokusunu içine çekeceksin."
Sıkıntılıydı Namjoon, üzerine fazla düşünmek istemiyordu, doğal davranacaktı.
Konuyu değiştirse iyi olurdu: "Niye gitmiş hastaneye, nesi varmış? Söyledi mi?"
"Hwasa 'Eve gelince konuşuruz.' demiş." dedi Jin, kedi çocuğun sağına geçip sol eliyle sırtından destek verdi: "Gidelim haydi."
[]
Tesadüfen herkes aynı anda Hwasa'nın önceden yaşadığı apartmanın önündeydi. Jimin, Yoongi'nin kucağında, hatırladığı kadarıyla noonasını anlatıyordu sakin bir ses tonuyla, uykusunun geldiği belliydi. Taehyung ise ortama uyum sağlamak için en güvendiği kişinin, Hoseok'un, yanından ayrılmıyordu. Namjoon ise çok heyecanlıydı, kuyruğu Jin'in ve Jungkook'un bacağına sertçe çarpırıyordu istemeden.
Apartmana ilk giren Seokjin oldu, Namjoon'un elinden tutmuş, peşinden sürüklüyordu. Jungkook ve Hoseok da öndekileri takip etti.
"Biz gitmesek mi acaba?" diye Yoongi'ye bakarak sordu Taehyung, uzun süredir hiçbir haber alınamayan biri gelmişti ve konuşacakları çok şey vardı belli ki. Hem yabancı gibi kalmak istemiyordu hem de rahatsızlık vermek olacağını düşündü.
Bu soruyu duyunca Kook arkasını döndü: "Aslında evet, gelmeseniz çok iyi olur. Hastaymış da..." Yoongi anlayışla başını salladı: "Jimin'in uykusu var zaten, eve gidip uyuyalım biz, değil mi Jimin?"
Yarı kapalı göz kapaklarıyla "Ama ben uyumak istemiyorum." der demez küçük ağzını kocaman açarak esnedi.
Üç kişi bu sevimli yaratığa bakarak gülümserken Jimin başını Yoongi hyungunun omzuna yasladı: "Vazgeçtim, uyuyacağım."
[]
"Bir saniye." Namjoon elini kaldırmış, kulaklarını titretiyordu. Jungkook kapıyı tıklatacakken onu durdurmuştu. Seokjin ise bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı: "Ne oldu, Namjoon-ah?"
"Annem evde yalnız değil mi?"
Doktor omuz silkti: "Öyle olması gerekir."
"Neden ki?" diye sordu meraklı Hoseok, kaşlarını çatmıştı.
"İki kalp atışı seziyorum, biri daha hızlı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEART REAT
Fanfiction"Bana 'sahip' deme bebeğim, ben senin sahibin değilim. Zira sen benim kalbimin sahibisin." Lunaparksız ve pamuk şekersiz, kedi çocuğun kaçırılmadığı bir hikaye arıyorsanız gönül rahatlığıyla kütüphanenize ekleyip okuyabilirsiniz. Bangtan'ın doğum g...