26. BÖLÜM-MEKTUP

861 71 14
                                    

Seokjin'in evinden biraz geç dönmüştü eve gri tüylere sahip gamzeli çocuk. Öyle derin uyumuştu ki, doktorun kalkıp işe gittiğini bile işitmemişti. Evden kahvaltı yapmadan çıkmış, pastaneden kurabiye ve hamur işi bir şeyler aldıktan sonra asıl evine yönelmişti.

Hwasa bu sıralar çok iyi davranıyordu herkese. 

Yoongi ile barışmış, mavi göz fobisini atlatmıştı. Morali bozuk olan Jiminle bol bol zaman geçiriyor, eskisi gibi neşesi koruyordu. Geceleri bel ağrısından uykusuzluk çekse de mutluydu işte. Sanırım bunda karnındaki bebeği gerçek manada kabullenmesinin büyük payı vardı. Onu doğuracak, büyütecekti. Namjoon gibi güzel kalpli yetiştirecekti onu.

Anahtarla eve giriş yaptı ve yüzüne en genişinden bir gülümseme yerleştirerek seslendi Namjoon: "Ben geldim!" 

Karşılık alamadı. 

Banyoda olabileceğini ya da uyuduğunu düşündü. Elindeki paketleri kuru tezgaha bıraktıktan sonra koridor boyunca ses çıkarmadan yürüyüp yatak odasının kapısını tıkladı. 

Annesi ona böyle öğretmişti; odanın boş olduğuna emin olsan da tıkladıktan sonra gir.

Açık renkleri barındıran odanın ortasındaki yatakta kimse yatmıyordu, örtü düzgündü, hatta jilet gibiydi. Annesi çok sık yatak toplamazdı aslında, ilginç gelmişti. 

Dudaklarını bilmezce aşağıya kıvırdı, odadan çıkacakken normalde komodinin üzerinde görmeye aşina olmadığı bir zarf gördü.

Bakmalı mıydı? Özel hayatıyla ilgili bir şey olabilir miydi? Sanmıyordu.

Odaya adım atıp tamamen girdi kapıyı kapatmadan. Elini kağıda uzattı, okumaya başladı.

Sevgili oğlum,

Gri kulakları anında havalandı okuduğunda. Bu mektubun hayra alamet olmadığını gördüğü anda anlamıştı.

Gamzelerinde boğulmak istediğim en derin okyanusum,

Umutsuzluk kışımın tam ortasında açan kardelenim,

"Cidden mi?" diye mırıldandı bu satırı okuyunca. Burnu sızlamıştı.

Kötü sahibinin elinden almıştı annesi onu, korkmaması için yavaşça yaklaşmış, elini uzatmıştı. "Sana zarar vermem." demişti kısık ama güven haykıran sesiyle. Hafifçe gülümsemişti sonra diz çökerek.

Küçücüktü o zaman Namjoon, şimdiki boyunun yarısı kadar bile yoktu, bebeklik tüylerini yeni yeni dökmüştü sekiz yaşında olmasına rağmen. 

"Korkuyorum." demişti kekeleyerek, vücudu tir tir titriyordu ve gözyaşları hâlâ dinmemişti. Sırtı acıyordu ve kulakları. Kuyruğu bacaklarının arasındaydı, gümüş kulakları içeri kıvrılmıştı. 

"Korkma." karşılık vermişti aynı ses tonuyla Hyejin. O sesle hayatının sonuna kadar mutlu olabileceğini düşünmüştü minik kedi. 

"Ben seni koruyacağım."

Tüm çekingenliğini üzerinden atıp kendini kıvırcık saçların örttüğü göğse bıraktı kendini ve kısa kalan kollarıyla sarıldı. Hwasa, şiddetli yağmurdan korur gibi sarılıp gölge olmuştu ona. Minicik vücudu elleriyle çevrelemiş, sıkı sıkı sarılmıştı. Sonra montunun önünü açmış, onu içeri almıştı.

Namjoon o anda anlamıştı evini bulduğunu. Yüzünü gömdüğü boyun, soluduğu koku, sığındığı kollar, duyduğu ses, gördüğü gülümseme gerçek eviydi. Soğuk havada nasıl ısındığını hatırladı. Rüzgardan etkilenmemişti bile annesinin sayesinde.

HEART REATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin