"Sonunda..." dedi Jin.
"Birkaç haftanın sonunda onu görebileceğim."
Eve olması gerektiğinden erken gelmiş, eh, haliyle birkaç trafik kuralını ihlal etmişti. Yemek yapacak zamanının olmadığını kabullenmek istemese de kale aldı ve mutfağa girişmek yerine telefonuna sarıldı.
"Alo? Merhaba. Adresimin kayıtlı olması lazım. Her zamankinden lütfen."
Görüşmeyi sonlandırdıktan sonra eskisi gibi düzenli, tertemiz olmayan salonuna göz gezdirdi. Acele ederse yemekler gelene kadar salonu, mutfağı ve yatak odasını en azından pis konumundan uzaklaştırabilirdi.
Eline bir toz bezi alıp büyük masanın ve orta sehpanın, üzerindeki süs eşyalarının tozunu aldı. Tüm pencereleri sonuna kadar açıp evin havalanmasını sağladı, kırlentleri düzene soktu ve işten gelince çıkarıp öylesine fırlattığı kıyafetlerini kucağına alıp kirli sepetine tıktı, sonra yıkayabilirdi.
Birkaç gün önceden, dibinde az miktarda kahve kalan kupasının neden yerde olduğunu sorgulamadan bulaşık makinesine yerleştirdi.
"Hazır mutfağa girmişken tezgahı da toplayayım bari," diye kendi kendine söyleyip işe koyuldu.
Üstünkörü temizlik yapması yarım saatten fazlasını almıştı ve tam da umduğu gibi yemekler, temizliğin bitimine denk gelmişti.
Sıradan lezzete sahip, abartılacak fiyatı olmayan, basit bir yemeği nasıl masada arzulanan, lezzeti doruklara ulaşan bir yemekmiş gibi göstermeyi gayet iyi biliyordu.
Masayı hazırladıktan sonra sıra giyime gelmişti. Namjoon onu her haliyle görmüştü ve süslense de süslenmese de genç çocuk için bir fark olmayacaktı.
Fakat Jin öyle düşünmüyordu. Haftalar sonra birbirlerini göreceklerdi, kavuşup hasret gidereceklerdi. Bu, özel bir gündü.
Dolabın karşısına geçip kapakları açtı. Yatağın üzerine oturarak ne giymesi gerektiğini düşündü.
Namjoon genelde rahat kıyafetler tercih ederdi, onun takım elbiseyle falan geleceğini düşünmüyordu tabii ki. Gerçi ona kalsa bugün ikisi de resmi giyinmeliydi.
Çok fazla zaman kaybettiğini anlayıp takım elbise fikrini aklından attı ve hem rahat hem şık şeyler aramaya başladı.
Birkaç dakika daha titizlikle dolabını inceledi ve sonunda dizleri yırtık, açık renk, kot bir pantolonla süt kahve, dizlerinin bir karış üstünde biten, geniş bir kapşonluya karar verdi.
Giyinmesi kısa sürmüştü, süslenmesi daha uzun. Kaç tane küpe takacağını, hangilerini seçmek daha iyi olur'unu, bileklik de taksam mı'yı, her şeyi en ince ayrıntısına kadar sorgulamış ve en sonunda iki küçük yıldızlı küpeyi sol kulağına yerleştirerek yatak odasından ayrılmıştı.
Salona adım atmaz evin kapısı çaldı. Kalbi bir değişik atmaya başlayan Seokjin, kapıdakini bekletmemek için hemen koştu. Açar açmaz kendisine derin iki gamzeyle gülümseyen, uzun boylu, uzun kuyruklu, gümüş saçlı, tüylü kulaklı, hafif esmer çocuğu görmüştü.
O da gülümsedi ve içindeki sımsıkı sarılma isteğini bastırarak "Hoş geldin!" dedi.
Namjoon ise cevap vermedi, sadece Seokjin'in göğüs kafesini akciğerlerine batırırcasına sarıldı.
[]
Hwasayla tartıştıktan sonra Yoongi, ne iyi hissetmişti ne kötü. Sadece aklında bazı fikirler vardı ve onları uyguluyordu. Uzun vadeli planlar yapmıştı kendince ama gelecekte ne olacağını kimse bilemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEART REAT
Fanfic"Bana 'sahip' deme bebeğim, ben senin sahibin değilim. Zira sen benim kalbimin sahibisin." Lunaparksız ve pamuk şekersiz, kedi çocuğun kaçırılmadığı bir hikaye arıyorsanız gönül rahatlığıyla kütüphanenize ekleyip okuyabilirsiniz. Bangtan'ın doğum g...