Hoseok içinde köpüren sinirini solurken kalbinin kırıklığıyla gözyaşlarını akıtıyordu. Böyle olmamalıydı, bunlar yaşanmamalıydı. Yoongi çok nazik biriydi, laflarına da hep dikkat ederdi ama...
Elleri cebinde hızlı hızlı yürümeye devam etti kapşonunu başına geçirdikten sonra. Eve varınca ilk işi Hwasa'yı aramaktı. Birkaç gündür haber alamamıştı ondan.
Hoseok, empati duygusu yüksek bir insandı, iletişimi güçlüydü her zaman. Bencil davranmazdı, konuşmadan önce düşünürdü. Sevgilisinin de böyle olduğunu sanmıştı.
O, sadece kendisine olan davranışlarından dolayı sevmemişti Yoongi'yi. Sert mizacı altında yatan merhameti görmüştü, hissetmişti. Ama bu merhamet sadece onaysa, bunun bir değeri olmazdı.
Kafasını hızla sallayıp sertçe yanağında duran göz yaşını sağ elinin tersiyle sildi ve derin nefesler aldı yürüyüşünü durdururken.
Gökyüzüne baktı. Daha az önce günlük güneşlikken bir anda grileşmiş ve yağmur atıştırmaya başlamıştı. İster istemez kendini Yoongi ile tanıştığı günü düşünürken buldu. Onu bankta gördüğünde de hava böyleydi ama o gün harika hissediyordu. Bugün ise...
[]
Sarı, kabarık kuyruğunu heyecandan sağa sola vuruyor, bir şeyleri düşürüyordu Jimin. Evin her köşesinden koşarak geçiyor ve oradan oraya atlıyordu. Kırmızı, şişkin yanakları ve terden alnına yapışan saç tutamlarıyla çok şirin görünse de yaptıkları canavarlıktı.
Jungkook, onun arkasını toplamakla ve yemek hazırlamaya çalışmakla uğraşıyordu. Sabahın yedisinden beri yaptığı işler, son bir yılda yaptığı işlerin yorgunluğunu ikiye katlardı. Cidden çok yorulmuştu.
"Jimin!" En sonunda bu hareketliliğe dayanamadı ve sesini yükseltmek zorunda kaldı: "Bir dur artık!"
Gergindi. Çok çok gergindi. Göz bebeği bugün okula başlayacaktı ve biraz tuhaf hissediyordu. Yabancı hislerdi bunlar işte, ne tepki vereceğini bilemiyordu. Jimin ise heyecanlı ve mutluydu, zaten hareketli olan kişiliği daha da çığırından çıkmış, enerjisini abartmıştı. Ve bu Jungkook'a hiç ama hiç yardımcı olmuyordu.
Kookie'sinin onu korkutacak bir ses tonuyla söyledikleri bir anda durup baştan aşağı titremesine ve kuyruğunun kabarmasına neden olmuştu. Kaşları havalanırken gözlerini pörtletti ve yavaşça arkasını döndü.
Tavşan dişli çocuk bu masum görüntüsüne, hızla inip kalkan göğsüne odaklanmamaya çalıştı ve ciddi ifadesini bozmadan, ses tonunu koruyarak küçüğüne baktı.
"Sakin ol, düzgünce otur şurada." dedi tekli koltuğu gösterip.
Jimin, birkaç saniye yüz ifadesini izledi, eğer gülerse şımarmaya kaldığı yerden devam edecekti ama Kookiesi hiç taviz vermemişti tavrından.
"Tamam o zaman, şey... Oturayım ben." dedi bir prens edasıyla gözünü kapatan saçlarını geriye atarken. Geri adım atmak istemiyor ama sınırı aşmaması gerektiğini biliyordu. Yine de şımarmayı, enerji patlaması yaşamayı seviyordu işte.
Göz temasını kesmeden geri geri gitti ve koltuğa oturdu, kuyruğunun kabarıklığı sönmüştü.
Bacaklarını sallandırırken ellerini izlemeye başladı. Jungkook da içinden şükretti ve mutfaktaki işini tamamlamak üzere davrandı.
[]
Namjoon ve Jin yemekten sonra salonda oturup göz göze sohbet ederlerken doktor, dayanamadı. Üçlü koltuğun bir ucuna o, bir ucuna gamzeli çocuk oturmuş ve tek bacaklarını altlarına alarak birbirlerine dönmüşlerdi, aralarında mesafe vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEART REAT
Fanfiction"Bana 'sahip' deme bebeğim, ben senin sahibin değilim. Zira sen benim kalbimin sahibisin." Lunaparksız ve pamuk şekersiz, kedi çocuğun kaçırılmadığı bir hikaye arıyorsanız gönül rahatlığıyla kütüphanenize ekleyip okuyabilirsiniz. Bangtan'ın doğum g...