"Jimin-ssi!"
Jungkook, elinde bebeğinin minicik kıyafetleriyle peşinden koşar adım ilerliyordu. Aslında kolaylıkla onu yakalayıp giydirebilirdi ama onun kıkırdayarak paytak paytak koşmasını izlemek, itiraf etmek gerekirse, hoştu.
Sesi yalancı siniri yansıtırken ifadesi tam aksini kanıtlıyordu. Jimin onu görmediği için, şanslıydı. Tebessümü genişçe yayılmıştı ufak yuvarlak suratında. Yüz hatları henüz oturmamıştı.
"Gel, dedim sana!"
Jimin aldırmıyor, kuyruğunu dik tutarak koşmaya devam ediyordu tombul, çıplak bacaklarıyla: "Kookie beni yakalayamac ki~!"
Heceleyerek konuştuğunda Jungkook gülmemek için kendini zor tuttu. Ama artık küçük canavarı giydirmek zorundaydı, daha fazla zaman kaybedemezdi.
Sonunda oyunu bırakmış, gerçek gücünü kullanarak Jimin'in tam arkasına geçmiş ve sağ elini önünden doğru sol koltuk altına, sol elini yine önünden doğru sağ kasığına koyarak minik bedeni havalandırdı ve onun çığlığı eşliğinde kendi göğsüne yapıştırdı.
"Demek Kookie seni yakalayamaz, hm?" alayla sordu tavşan dişli çocuk.
Jimin kulaklarını öne arkaya oynatarak Kookie'sinin çenesinin altını gıdıkladı, Jungkook huylanmıştı: "Yakalaysın tabii, kocamansın sen Kookie."
Jimin'in 's' harflerini peltek telaffuz etmesi Jungkook'u eritiyordu. Aslında gün geçtikçe düzeliyordu harfleri; 'N'lere 'Y' demiyordu mesela. Yine de çok tatlıydı, insanın içine saklayası geliyordu.
Açık küllü kumral saçlarının arasından çıkan iki minik ama içinden uzun beyaz tüyler uzanan beyaz kulakları; kabarık ve yumuşacık, kulaklarıyla uyumlu kuyruğu; uzun, dolgun, şeker pembesi dudakları; yüzüne uygun genişlikte pembiş burnu; çekik, gülünce görünmeyecek kadar kısılan mavi gözleri o kadar güzel, o kadar masum, o kadar sevimliydi ki...
Aynı zamanda yarım yamalak konuşması, kelimeleri söyleyiş tarzı insanın içini gıdıklıyordu. Ses tonu insanı bir hoş ediyordu, ömür boyu dinlese sıkılmazdı o sesten Jungkook, huzur dolardı. Ve her seferinde kulakları bayram ediyordu o kedi çocuğun sesini duyduğunda.
"Şimdi kocaman Kookie sana cicilerini giydirecek ve Jin hyunga gideceğiz, tamam mı?"
Bebeğini odasına götürürken Jungkook söyledi. Jimin ise dudaklarını büzerek ayaklarını sallandırdı: "Ama... Ama ben bi' yeye ditmek istemiyoyum ki. Evde duymak istiyoyum."
Jimin'i yatağın üzerinde ayakta bekletti ve külotu eline alıp onu giydirmeye başladı.
"Zaten hep evdeyiz ChimChim. Hem ben sana ne anlatmıştım?" dedi Jungkook ve Jimin'in cevap vermesini ışıltılı gözlerini ona çevirerek, umutla bekledi.
Jimin derin nefes aldı, sağ avcunu açıp sol eliyle sağ ellerinin boğumlu parmaklarına tek tek dokunarak maddeleri sıraladı: "Biiiy: Saalıklı olmak çok önemli. İkiii: Saalıklı olmak kolay değil, bacı kuyallaya uymamıc geyek. Üüüüç: Saalıklı olmak için sebce ve meyve yememic geyek. Dööört: Sadece beslemme yetmec, aşı olmamıc geyek."
'L' harflerini, dilini ön dişlerinin arkasına bastırarak değil de, damağına bastırarak söylemesi Jimin'e zor geliyordu ama anlatabilmişti aklındakileri.
Jungkook onaylar bir mırıltı çıkardı: "Aferin akıllı Jimin'ime. Biz ilk maddeyi biliyoruz. İkinci maddeyi de aklımıza kazıdık. Üçüncü maddeyi yapıyoruz zaten. O zaman ne yapacağız?"
Yine minik bedenden cevap bekledi Jungkook.
Jimin sıkılmıştı. Aptal yerine konuyordu resmen. Baygın bakışlarını Kookie'sine çevirdi: "Aşı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEART REAT
Fanfiction"Bana 'sahip' deme bebeğim, ben senin sahibin değilim. Zira sen benim kalbimin sahibisin." Lunaparksız ve pamuk şekersiz, kedi çocuğun kaçırılmadığı bir hikaye arıyorsanız gönül rahatlığıyla kütüphanenize ekleyip okuyabilirsiniz. Bangtan'ın doğum g...