"Ne dedin bakayım sen?" Hoseok mutlu olmakla beraber şaşkındı da. Haftalardır bu sözcüğü Jungkook'un ağzından duymamıştı ve ilk defa bu kadar muhtaçtı bu sözcüğe.
"Ne demişim?" Jungkook tek kaşını kaldırdı.
Heyecanla zıplayıp ellerini çırptı cevap olarak:"Hobi, dedin!"
Anlam veremedi çocuk: "Ne varmış bunda?"
"Kaç gündür bana böyle seslenmemiştin, Jungoo! Nasıl sevindiğimi anlatamam sana!"
Jungkook, Hoseok'un dedikleriyle küçük bir kıkırtı bıraktı odaya: "İstersen hep derim, Hobi."
Tekrar yatağa oturup sarıldı kardeşine Hobi: "De tabii ki!"
Hoseok'un morali yerine geliyordu, Jungkookla beraber. Onun gelişme göstermesi ona enerji veriyordu. Gamzelerini belirginleştirerek kocaman gülümsedi, sağ eliyle Jungkook'un saçlarını düzeltti: "Senin iyileştiğini görmek harika bir duygu."
Jungkook gülümsedi, acısı gülümsemesinden belli oluyordu: "Yanımda olman kadar harika değil, Hobi."
"Bu kadar duygusallık yeter mi?" dedi Hoseok yataktan kalkarken.
"Bir şeyler yapmaya ne dersin?" Jungkook'un canı hiçbir şey yapmak istemiyordu, hem yapsa da ne kadar zevk alabilirdi ki?
"Evde dursak olmaz mı?" Sesi acınası çıkmıştı.
Hoseok burnunu çekip ellerini beline yerleştirdi ve derin bir nefes aldı: "Sonsuza kadar evde kalamayız, Jungoo. Biraz dışarı çıkıp temiz hava alalım. Hatta bisiklete binelim. Ya da senin evine uğrayıp eşyalarını alalım, kıyafetlerimi kullanmandan sıkıldım artık."
Dalga geçerek söylediğinde yataktaki kıkırdadı: "Peki, Hobi."
Ve tam o anda aklına düştü: "Bir saniye..."
Hoseok arkasını dönüp odadan çıkacaktı ki Jungkook'un sesini duymasıyla ona döndü "Ne oldu, tavşanım?"
Jungkook kaşlarını çatıp yataktan kalktı: "Tavşan değilim ben!"
"Ya, tabii!" deyip sol eliyle Jungkook'un dudaklarını büzüştürdü Hoseok.
"Dalga geçme! Önemli bir şey söyleyeceğim."
Hoseok, elindeki dudakları bırakıp ciddileşti.
"Gelen kargoyu hatırlıyor musun?" Jungkook sordu.
"Evet, açamadan baban gelmişti." dedi Hobi.
"Acaba içinde ne vardı? Gidip bakalım haydi!" Hoseok'un bu lafıyla ikisi de heyecanlanmıştı.
Kısa süre sonra hazırlanıp Jungkook'un evine vardılar. Önceden burada yaşayan çocuk gözlerinin dolmasını engellemek için derin nefes alıp başını göğe kaldırdı; bugün hava güzeldi, mavi ve parlak, güneşli ama serin.
Bir düşündü de, annesi hep bu havalarda kahvaltı sofrasını balkona kurardı. Her zaman havanın keyfini çıkarmasını bilen, anın tadına varan bir kadındı annesi. Düşüncelerini başını hızlıca sağa sola sallayarak sonlandırdı ve anahtarı sola çevirip kapıyı kendine çekti.
Açılan kapıdan buram buram acı kokan hava, annesiz çocuğa doğru aktı. Ama artık üzülmeyecekti, kendini toparlaması gerekiyordu. Annesi ona üzülmemesi ve ağlamaması gerektiğini son mektubunda yazmıştı.
Hobi, elini sırtına koyunca ona dönüp zoraki gülümsedi.
Hoseok, sırtına dostça iki kez vurup salona ilerledi ve kutunun önüne gelince durup geride kalan Jungkook'a döndü: "Bak, kutu burada. Gel de açalım şunu."
Jungkook ağır adımlarla Hoseok'un yanına geldi ve yere bağdaş kurdu. O arkadaşı gibi oturduktan sonra kutunun sağ kanadını kaldırdı. İçindeki ahşap ve üzerinde oyma sanatı ile desenler işlenmiş kutunun yarısını gördü ve diğer kanadı da açınca o ihtişamlı, antika kutunun tamamı gözler önüne serildi. Hoseok kutuyu görür görmez hayranlık dolu bir nidayı ağzından kaçırdı.
"Bu kutuyu bir yerlerden hatırlıyorum." dedi Jungkook, hafızasını zorluyordu. Bu kutu nereden tanıdık geliyordu?
Hoseok, yüz ifadesinden onun zorlandığını anladı, yardımcı olmak için bir şeyler söylemek istedi: "Çok eski bir şeye benziyor, Kore'ye ait gibi de durmuyor."
Jungkook, onu dinledikten sonra bir müddet daha düşündü ve aklına annesinin ahşap düşkünü Türk arkadaşı geldi "Hobi, buldum!"
"Ne buldun?!" Hoseok gözlerini kocaman açmış, Jungkook'a heyecanla bakıyordu.
"Biliyorsun, annem ben küçükken benim çok yönlü olmamı isterdi. Hem İngilizce öğretiyor hem koroya gönderiyor hem de değişik şeyler denettiriyordu."
Hoseok onu başıyla onayladıktan sonra devam etti: "İşte o zamanlar, annemin bir arkadaşı vardı. İsmini şu an hatırlayamıyorum. Türk'tü ve oymacılık sanatında çok iyiydi, kazancını ahşap ve mermerlerin üzerine oyma yapıp satarak sağlıyordu."
"Sonra?"
"Sonra bir gün annem bana o kişiden bahsetti, benim de ilgimi çekti haliyle. Düşünsene, kadın mermere çekiç falan vurarak harika şeyler ortaya çıkarıyor!"
"Gerçekten çok ilginç."
Jungkook, Hoseok'un verdiği tepkilerden hoşlanarak anlatmaya devam etti: "Ben de nasıl yaptığını görmek istedim. Annemle beraber kadının atölyesine gittik, yaptığı şeyleri gösterdi bize. O kadar güzeldi ki... Ve bu kutuyu da orada gördüm. Annem bana bu kutuyu en ihtiyacım olacağı zaman alacağını söylemişti. Ben de 'Bu çok saçma,' diye düşünmüştüm. Bir kutuya nasıl ihtiyacım olabilirdi ki. Olsa bile kutu, kutudur sonuçta. Dışı beni çok da alakadar etmezdi, işime yarasa yeterdi."
Dostu anlatılanlardan etkilenmişti: "Bu harika bir şey Jungkook. Ama dediğin gibi, kutuya neden ihtiyacın olsun ki?"
Bir müddet bekleyip sağ işaret parmağını ilkokullu çocukların öğretmeninden söz isterken kaldırdığı gibi kaldırıp konuştu: "Bence kutuya değil ama içinde bir şey varsa ona ihtiyacın olabilir."
Jungkook bu fikri mantıklı buldu ve kargo kutusunun içindeki o özel kutuyu aldı, biraz ağırdı. Bacaklarının ortasına yerleştirdikten sonra kapağını kaldırdı. Hoseok merakla kutunun içindekini görmek için Jungkook'a doğru eğildi ve gördüğüyle ağzı 'o' şekline geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEART REAT
Fanfic"Bana 'sahip' deme bebeğim, ben senin sahibin değilim. Zira sen benim kalbimin sahibisin." Lunaparksız ve pamuk şekersiz, kedi çocuğun kaçırılmadığı bir hikaye arıyorsanız gönül rahatlığıyla kütüphanenize ekleyip okuyabilirsiniz. Bangtan'ın doğum g...