19. BÖLÜM-GÜNEŞ

1.8K 149 45
                                    


Hoseok, sevdiğinin dizlerinde ağlamaya devam ederken Yoongi, bu kadar duygusal bir sevgiliye sahip olduğunun o anda farkına varmıştı. Tamam, romantik ve sevgi dolu, yufka yürekli ve sıcakkanlı kişiliğini bilmeyen yoktu ama. Duyduklarıyla bile kolayca etkilenip hüngür şakır ağlaması, ona göre garipti.

Daha önce hiçbirini teselli etmemiş, dizlerine yatırıp saçlarını okşamamıştı. Daha önce birinin gözlerine içtenlikle gülümseyerek bakmamış, böyle sevmemişti. Daha önce hiçbirine böyle kapılmamıştı.

"Düşünebiliyor musun, hyung?" dedi Hoseok anlattıklarından sonra, ağlamaya devam ediyordu.

"Gerçekten çok travmatik bir olay, Hoseok-ah." Dudaklarını bükmüştü ona tepesinden bakarken büyük olan: "Ama ona ağlayarak yardım edemezsin, değil mi?"

Bir an durdu küçük olan, ıslak gözlerini kirpiklerinin ağırlığıyla birkaç kez yumup açtı. Boğazındaki gitmeyen yumruyu bir kez daha yutkunarak yok etmeye çalıştı ve bakışlarını Yoongi'ye çevirdi: "Edemem, değil mi?"

Olgun bir tavırla onayladı siyah saçları yüzüne düşerken: "Edemezsin, bir tanem. İnsanlar, kendisine ağlayan başka insanları görünce daha çok ağlar, daha çok üzülür."

"Ya?" diye sordu çocuksu bir tavırla Hoseok, gözleri şaşkınlıkla diğer gözlere kitlenmişti, hafifçe kaşlarını çatmıştı.

"Evet, Hobi. Bu yüzden o güzel gözlerini silip güneş gibi gülümsemenle sisleri dağıtıp ışık saçmalısın, iç ısıtmalısın."

Hoseok bir müddet daha kaşları çatık, şaşkın bir şekilde kaldı ve toparlanıp parmak içleriyle gözlerini sildi.

"İlk adımı tamamladın. Nerede dudak kenarındaki gamzelerin, göremiyorum?" 

Yoongi böyle söyleyince küçük olan ister istemez bu ses tonuna tebessüm etmişti gözlerini kaparken.

"İşte..." diye fısıldadı Yoongi. O da gülümsüyordu diş etlerini göstermeksizin: "İşte tüm kara bulutlar kayboldu."

[]

Jin, dikkatli bir şekilde arabasını kullanırken aklı pek de yerinde değildi, dalgındı. Tüm kötü düşünceler zihnini eline geçirmişti ama duydukları kesinlikle hayal gücüne sığacak gibi değildi.

Oflarken başını sağına, yolcu koltuğuna, çevirdi. Sırt kısmına tutunan Namjoon'a ait birkaç gri tüy burukça gülümsemesini sağlamıştı. Doğru ya, bundan sonra ufaklığı onunla yaşamayacaktı.

Alışmıştı ona; gülerken beliren derin gamzelerine, her zaman içinde hüzün barındıran pırıltılı, kahverengi gözlerine, sabahları burnunun uzun parmaklı eller tarafından sıkılarak uyandırılmasına, sakarlığı yüzünden haftada en az bir eşyanın kırılması ya da zarar görmesine, o sakarlıklardan sonra mahcubiyetten kızaran yuvarlak hatlı yüzüne, her gece sakince "İyi geceler, hyung." demesine.

Daha şimdiden bunların eksikliği öküz gibi bağrına oturmuştu.

Başını hızlıca iki yana sallayıp düşüncelerinden sıyrıldı ve kaçırmak üzere olduğu sapağa direksiyonu kırdı. Birkaç dakika daha sürdükten sonra arabasını her zamanki yere park etti, inip kapılarını kitledi. Ev anahtarını sol cebinden çıkardı, sağ elinde döndüre döndüre evinin önüne geldi, dikildi.

Uzun zaman sonra ilk defa kendisini karşılayacak birinin olmadığı evine girecekti. Bu tuhaf hissettiriyordu.

Gözlerini dört saniyeliğine kapadı, açtıktan hemen sonra anahtarı kapıya takıp sağa çevirdi, açıldı. Gözlerini evin içinde gezdirdi, ışıklar kapalıydı. Namjoon'un kokusu tüm odalara hakimken kendisi yoktu.

HEART REATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin