Uzun, kemikli parmaklarının sırtıyla okşadı pürüzsüz, bembeyaz teni ve bir kez daha uyanması için alnını sertçe öptü. Yaklaşık yarım saat geçmişti Jungkook'un Jimin'i uyandırma çalışmalarının başlangıcı üzerinden fakat beyefendinin hiç ayılası yoktu.
"Jimin," diye seslendi kollarındaki narin bedeni hafifçe sıkarak, sesi bal kokuyordu. Oynaşan kedi kulaklarını görünce duyduğunu anladı ama gözlerini açmamasının sebebini çözemedi.
"Yavrucuğum," dudaklarını yüzünün her bir zerresinde gezdirdi, sesli öpücüklerini esirgemedi; ellerini ne zaman dokundursa miniğinin kahkahalara boğulduğu beline götürdü, ince tişörtünün üstünden parmak uçlarıyla okşadı. Kedi çocuk ister istemez kendini savunmak zorunda kalmış ve dayanamadan kıkırdamasını salmıştı.
"Yakaladım işte seni!" oyuncu bir tavırla sesini yükseltti ve onu huylandırmaya devam etti tavşan dişli çocuk: "Niye numara yapıyorsun bakayım sen, hm~?"
Sarışın, başını geriye atarak kahkaha atıyor, sonra canavar ellerden kurtulmak için öne doğru bükülüyor ama hamle yapamayınca gülmenin etkisiyle tekrar kendini geriye bırakıyordu.
Ona nefes alması için biraz zaman tanıdığında Jungkook'un gözlerinde uzun süredir parlamayan mutluluk ve özlem yıldızları hayat bulmuştu. O, bebeğinin kıvrılıp yanaklarını öne çıkaran dudakları ve o iki et parçası arasından çıkan neşeli sesle mutlu oluyordu işte. Onu hayata bağlayan şey bu olsa gerekti.
"Tamam, yeter artık." dedi düzensiz nefeslerinin arasında Jimin. Gıdıklanmamasına rağmen yüzündeki gülüş solmamıştı, onun da masmavi gözleri neşe doluydu.
Kalbine sahip olduğu adamın yüz ifadesini görünce cıvıldadı: "Günaydın, Kookie!"
Tekrar kıkırdadı. Jungkook hiç susmasın istedi. Uzun süreli sükutunu özlemeyecekti.
Dayanamayıp Jimin'in yatakta uzaklaşan bedenine yaklaştırdı kendini, "Sonunda!" deyip yüzünü kedi çocuğun boynuna gömdü, gıdıklanacağını bilerek kokladı ve huylandırıcı öpücüklerini sıraladı.
Yatakta oynaşmaları bittikten sonra pijamalarını değiştirmeden mutfağa geçtiler kemikli parmaklar, kısa olanları sevgi hapsine almışken.
Uzunca bir süre, önceden sevgileri eve sığmayan, kahkahaları duvarları titreten Kookie ve kalbinin sahibi; her akşam aynı havayı soluyan, bedenleri ve düşünceleri birbirinden uzak iki ruha dönüşmüştü. Fakat aralarındaki soğuk, saydam duvarı saklayan sis dün gece itibariyle dağılmış ve o duvar tuzla buz olmuştu, bir daha dikilmesine izin vereceklerini sanmıyorlardı. Eh, duvar kalkmışken de ten temasını eksik edesileri hiç yoktu.
"Ne istermiş benim canım?"
İlgili ve muzip bir şekilde sorusunu yöneltmişti mavi gözleriyle etrafı ilk kez gelmişçesine merakla tarayan çocuğa.
Mırıldanmıştı bir süre sarışın, sonra önüne düşen görüntüyle ayaklarını sallandırdığı sandalyenin üzerinde dikleşmiş, kaşlarını ve tek parmağını havaya kaldırıp kalın, pespembe dudaklarını aralayarak fikrini söylemişti: "Seni!"
[]
Aynı pijama takımına sahip çift, uyanmış fakat yataktan tembellik ve biraz da yaramazlık yapmak için çıkmamayı yeğlemişti, sarmaş dolaş yatmaya devam ediyorlardı.
"Seokjin," diye mırıldanmıştı seslendiği adamın öpmek için ölüp bittiği dudaklar arasından kalın, tatlı bir yorgunluk sızdıran sesiyle.
"Canım," yanıtlayıp sarıldığı bedeni bir anlığına sıktı ve burnunu gri, yumuşacık saçlara gömdü. İçinden düşündü: "Ne olurdu şu saçların arasına kıvrılıp uyusam, o teller arasında gezinip sarhoş olsam?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEART REAT
Fanfiction"Bana 'sahip' deme bebeğim, ben senin sahibin değilim. Zira sen benim kalbimin sahibisin." Lunaparksız ve pamuk şekersiz, kedi çocuğun kaçırılmadığı bir hikaye arıyorsanız gönül rahatlığıyla kütüphanenize ekleyip okuyabilirsiniz. Bangtan'ın doğum g...