12: the lie of the world

3.4K 307 98
                                    

Jimin'in gözleri, parmaklarını klavyenin üzerinde büyük bir sükunetle hareket ettiren Yoongi'nin üzerindeydi. Ekran gözlerini yormasın diye dinlendirici bir gözlük takmış ve Jimin'in tüm dikkatini üzerinde toplamıştı. Jimin, Yoongi'nin başarısına şaşırmamış, bitirmemiş işlerinin bir düzine hâline gelmesine rağmen onu seyretmeyi bırakamamıştı.

Klavyeye pek hâkim olmadığından dolayı, yazıları yavaş yazan Yoongi, daha hızlı olmak için pratikler yapıyordu. Jimin bir Fransızca kitap çevirme bürosunda üst kademe işe girmeyi başarmış, ve Yoongi'yi de yanına yardımcı olarak almıştı.

Jimin çeviriyor, Yoongi özenle çevirileri dosyalara aktarıp çıktılarını alıyordu.

Çıkan çıktıları çalışan okuyucu dairesine gönderiyor, onlar da kitabın çevirilmiş hâlini okuyup basıma gönderiyorlardı.

İş yerinin belirli bölmeleri, ve her işin başında ikişer üçer kişi bulunuyordu. Yemekhanesinden, terasına, kitap kapağı tasarım bölümünden, toplantı odasına kadar tutun, hepsinden bulunuyordu.

Yoongi henüz büroyu tamamen gezememişti. İlk günün gerginliğinden olmalıydı ki, Jimin'in yanından ayrılmamayı tercih ediyordu.

Anlayamadığı çoğu şeyi Jimin'e soruyor, Jimin ise seve seve yardım ediyordu. Kelimelere olan ilgisini bir kez daha anlamıştı, kafasını bilgisayar ekranından kaldırmamasından oldukça barizdi.

"Sana kahve söyleyeyim mi? Çok yordun kendini."

Yoongi gözlerini ekrandan ayırmadan başını Jimin'e çevirmişti. "Sen de içersen olur."

Jimin başını sallayarak masanın başından kalktı ve telefonu kaparak bir numara tuşladı.

"Ahh, bu kitap cidden muhteşem. Bunun baskısından bir tane de biz alalım mı Jimin?"

Jimin kahve siparişlerini verdikten sonra Yoongi'nin masasının boş kısmına oturmuştu. "Beğeneceğini düşünüyordum zaten, elbette alırız."

Yoongi gülümseyerek onu cevapladıktan sonra bir süre sessizlik oluştu. Jimin bacaklarını sallarken sordu, "Korktuğun kadar değilmiş değil mi?"

Yoongi derin bir iç çekti. Klavyenin üzerindeki parmaklarını kıtlatmış, ve dönen sandalyesinde geriye yaslanıp Jimin'e bakmıştı. "Çok keyifli bir iş, ama eğer açık konuşmam şart ise, senin yanında değil de başkasının yanında çalışsaydım bir kelimeye dahi odaklanabileceğimi düşünmüyorum.."

Jimin ne diyeceğini bilememiş, sanki tüm kelimelerini hafızasından aniden silmişti. Nasıl hissedeceğini bilmiyordu, ama bu söyledikleri sanıyordu ki iyi bir şeydi.

"Yani anladın işte. Hayatımda büyük bir rol oynuyorsun. Şu an burada olmak yerine, şeyde olabilirdim.. Biliyorsun işte.."

Jimin elini Yoongi'nin koluna koydu. Yoongi'nin tüm düşünceleri dağılırken, sadece kolunun üzerindeki sıcaklığa odaklanmış, ve bunu belli etmek istemese de başarısız olmuştu.

"O kötü bodrum katını unutalım Yoongi. Benim yanımda kalman ne kadar doğru bilmiyorum, sonuçta benim babam yüzünden bu haldesin. Ailenin yanında olabilmen için elimden geleni yapacağım. Sadece şimdilik, bunların üzerinde çalışmamız gerekiyor."

Yoongi ciğerlerinde biriktirdiği nefesi gerginlikle bıraktı. "Bir ailem var mı onu bile bilmiyoruz."

Jimin ayağa kalkarak odanın içinde turlamaya başladı. "Kim bilebilir ki, kocaman bir belirsizliğin içerisindeyiz yalnızca şu anda."

"Ya ben," Yoongi cümlesini toparlayamamış dirseklerini masasına yaslayarak kuramadığı cümlesine uygun kelimeler aramaya çalışmıştı. "Ya ben senin hayatına mani olacak korkunç bir şey yaptıysam Jimin.." Omuzları düşerken ne yaptığının bilincinde olmayarak yaşamanın verdiği ağırlık sırtına yük binmişti. "Ya sen bunu yeni öğreneceksen.."

"Yoongi, hayatım tıkırında işliyor. Ben babama bağlı yaşayan bir insan değilim. Bana zarar verecek bir hamlede bulunsaydın zamanında, kendime ayırdığım bir hayatım olacağını düşünemezdik."

Jimin'in cümleleri mantıklı gelirken, Yoongi başını ona yöneltmişti.

"İki tane, birbirinden bağımsız pencere düşün." Ellerini düz bir hâle getirerek iki ayrı pencere görünümü vermişti. "İkisi de sağlam, ve aynı firmanın pencereleri. Kötü niyetli birinin bir pencerenin vidalarını söktüğünü düşün. Sadece birinin vidasını söküyor, ve pencerenin camı yere düşüp paramparça oluyor. Diğer pencereye zerre bir zarar gelmezken, tuzla buz olan camı pencereyi kullanılmaz bir hâle getiriyor."

Yoongi dikkatle Jimin'i dinliyordu.

"Burada, babamdan tamamen bağımsız olduğumu anlatmaya çalıştım. Küçük bir çocuk değilim Yoongi, ve ne yaptıysan, bunları hatırlamadığına inanıyorum. İnandığım için de, herhangi bir sıkıntının içerisinde yer almıyoruz."

Yoongi'nin sırtındaki yük hafiflerken, "Haklısın." diyebilmişti sadece.

"Şimdi gidip öğle yemeği için bir şeyler alayım. İstersen beni bahçedeki çardakta bekleyebilirsin. Burada da durabilirsin, nerede yemek istersen."

**

"Efendim kaç aydır bunun üzerinde çalışıyoruz. O adam hâlâ oğlunuzun elinde. Bir gelişme katedemiyoruz, ve her geçen saniye bizim için büyük bir kayıp."

Bay Park sinirle ayağa kalkarken sandalyesi yeri boylamış, çıkardığı yankı dolu sese bağırışları eklenmişti. "Nasıl benim oğlum olabilirsin Park Jimin."

Sinirle odasında dolanırken, adamları yerdeki ağır sandalyeyi kaldırmakla meşguldü.

"Bir sandalyeyi bile tek kişi kaldıramıyorken, bir adama nasıl sahip çıkacaktınız ki! O piç cezasını hâlâ çekmemişti!"

Kendisini deri koltuğuna atarken sinirle söylenmeye devam ediyordu.

"Tüm adamlarımı buraya bekliyorum, hızlı olun."

Bay Park eline aldığı derginin sayfalarını sert ve haşince çevirirken odasına tek tek doluşan adamlarının yüzüne dahi bakmamıştı.

"Eğer bunu da beceremezseniz, kovulacaksınız. Bu yüzden, ben planı anlatmadan önce onuruyla istifa edeniniz varsa, şimdiden göreyim."

Dergiyi hışımla koltuğa bırakırken ayağa kalktı. Adamlarından çıt çıkmıyordu. "Güzel, şimdi hepiniz kulağınızı dört açın."

Parmağını başta duran adama doğru uzattı. "Sen bu grubun liderisin. Sözünden çıkan olursa, cezasını vermekle yükümlüsün. Eğer sen bir saçmalık yaparsan bunun cezasını da benden göreceksin."

"Ama başkanım.."

"Size konuşma hakkı tanıdığımı hatırlamıyorum. Bu saatten sonra oğlum Park Jimin'i gözetiminiz altında tutacaksınız."

Tüm çalışanları birbirine bakmaya başlamıştı.

"Ve o aşağılık Min Yoongi'yi, Jimin'in boşluğuna denk gelecek bir anda bana getireceksiniz."

Adamların bir kaçı put kesilirken, diğerleri Min Yoongi'ye yapılanlardan haberdar oldukları için anlayışla yaklaşmışlardı.

Hepsinin beynine birer birer girilmiş gibilerdi. Sadece başkanın komutlarına uyan, başkanı tanrıları gibi gören birer robot gibiydi hepsi.

"Sizin için çocuk oyuncağı olmalı, işe koyulun."

**

Jimin odaya vardığında Yoongi'yi görememişti.

algofobi | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin