31: the power of the night

1.7K 168 43
                                        

Yüzüne bakmaktan deli gibi korktuğu bedenin yaşıyor olduğu gerçeğini saklaması için direten iç sesini bastırmakta fazlasıyla zorlanan Park Jimin, elinden gelen bütün çabayla sağlıklı düşünmeye çalışıyordu. Arabayı sarsak virajlarla sürerken aklının tüm karışıklığını avuçlarının arasında sıkıştırdığı direksiyona yansıtıyordu. Tam olarak yanında oturan kişiyle en ufak bir diyaloga girmemiş, ne düşündüğünü, Yoongi'yi gördükten sonra ne yapacağını dahi sormamıştı.

Ağızını açmak istiyor, ardından büyük bir sinirle dudaklarını birbirine kapatarak hızlı bir nefes bırakıyordu burnundan. Böyle olmayacağını düşünerek, arabayı boş otobanda sağa çekerek düşünmek için belirli bir süre tanıdı kendisine.

Düşüncelerinin arasından nefes nefese çıkan Jimin, terleyen ellerini direksiyondan çekerek yanında oturan, korkunç derecede Yoongi'yi andıran bedene doğru çevirdi bakışlarını. "Duygusuz ve eylemsizce orada öyle oturuşun sinirlerimi bozuyor." Yarım saat öncesine dayanan kullandığı saygı kipi anında cümlesinden toz olup gittiğinde Jun Ki'nin bakışlarını kendi irislerinde buldu.

"Onun karşısına çıktığımda her şey daha kötü olacak, onu üzeceğim. Neden sadece öldüğümü bilmesine izin vermiyorsun?"

Hiçbir mimik kullanılmadan, öylece söylenen bu kelimeler Jimin'in zihnindeki şalterleri attırırken alnını önündeki direksiyona yasladı. Kaşları iyice çatılmıştı. Bir saygısızlık yapmamaya çalışma evresi Jimin için bu andan itibaren sonlanıyordu. Karşısına çıktığı bu adamın daha merhametli olmasını bekleyen kendisi olduğundan dolayı kendisini suçlamaktan başka hiçbir şey gelmiyordu elinden.

"Hasta olduğunu söyledin, bu şokla sağlam kalabileceğini düşünüyor musun?"

Bardağı taşıran son damla, Jimin'i yaslandığı yerden doğrultarak pencereyi açmasını sağladı. Soğuk kış havası arabanın içerisine doluşurken yutkundu, ve söyleyecekleri üzerinde bir saniye bile düşünmeden açtı ağızını. "Neden Yoongi bunları yaşıyor?" öfkeli sesi tüm arabayı doldurdu. Esip gürleme vaktiydi artık, soğuk yellerin esmesi gereken vakitti. "Neden hayatındaki hiçkimse onun alacağı darbeyi düşünmeden hareket ediyor, ya da onu düşünüyormuş rolü yapıyor?"

Kalın kabanının en üst düğmesini açarak bu sefer korkaklık olmayan bakışlarını yanındaki ifadesiz adamın üzerine mıhladı. "Ben tüm gerçekleri ondan saklarsam, hayatında güveneceği başka kimi kalacak? Benden de darbe alırsa eğer, asıl bu sefer yaşayamayacağını ve tamamen yıkılacağını biliyorum." Ağızından çıkan buhar karşısındaki bakışları yere inen adamın yüzüne çarptığında, Jimin başını iki yana sallayarak devam etti. "Şimdi saçma sapan düşüncelerinden vazgeçeceksin," dedi arabanın tüm kapılarını kilitleyen düğmeye basarken.

"Çünkü şimdi gidiyoruz, ve sen işlerin bütün gerçekliğini Yoongi'ye anlatmadan göz önünden kaybolmuyorsun."

**

"Hayır anlamıyorum, bana bir şey söylemeden hiçbir yere gitmezdi ki." Kendi kendine söylenen Yoongi, Jimin'in yokluğundan beri başını şişirdiği Seokjin'in yıpranmış görüntüsünü umursamadan pencereden gözüken yolu dikizlemeye devam etti.

"Ne diye uyandın ki Yoongi, ufak bir işi çıktığı için gittiğini sana defalarca söyledim."

Düşük omuzlarıyla camın önünden çekilerek yatağına oturdu tekrar. "Seokjin kızma ama, hâlâ sana güvenemiyorum. İçim kuşku dolu, anlıyor musun?"

Başını ovalayan bedenden bir kıkırdama kazandığında gözlerini devirerek oturduğu yatağında uzanma pozisyonuna geçti. "Haklısın, senin için son bir defa Jimin'e ulaşabilmeyi deneyeceğim." Oturduğu ziyaretçi koltuğundan kalkarak Jimin'in numarasını son bir kez daha tuşladı telefonuna.

algofobi | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin