27: the joke of the world

2.1K 199 99
                                        

Bölümde bolca yer atladım. Kafanız karışmaz umarım.

"Kalk hadi, bugünlük bu kadar yeterli." Omuzuna değen el ile birlikte açmış olduğu çekmeceyi geri kapatarak büyük koliyi köşeye ittirdi. Ayağa kalkarak üzerini temizledi ve kapıdan çıkan Jimin'i takip ederek alt kata ilerledi.

"Balkona geç, ben de hemen geliyorum."

Jimin'in söylediğine ufak bir baş sallaması sunarak, balkona girmeden önce şöminenin sol kısmında bulunan kitaplıktan bir şiir kitabı aldı eline. Çok özleyecekti. İçindeki büyük burukluk hissiyle balkondaki minderlerden birine yerleşirken, gözlerinin önünde canlanmaya başlayan anılarla birlikte gülümsemeden edemedi.

"Neye gülüyorsun bakalım." Elindeki iki fincan latte ile birlikte balkonda yere çökerek Yoongi'nin yanına yerleşti.

Kucağındaki kitabı mermere koyarak Jimin'in elindeki kahve fincanlarından birini aldı. "Anılarımız gözlerimin önünde canlandı," kazağının kollarıyla üşüyen ellerini gizleyerek, kahve fincanını dudaklarına götürdü.

Jimin derin bir iç çekerken, etrafına bakarak başını salladı. "Çiçeklerimizi götürelim mi, hasar görürler mi yolda?"

Yoongi omuzlarını silkti. "Bahçeye dikelim." diyerek elindeki kahvesini yanına bıraktı ve biraz daha yaklaştı Jimin'e. "Jimin," dedi kaşlarını buruk bir şekilde kaldırırken. "Gitmesek olmaz mı? Burayı gerçekten çok seviyorum."

Jimin tebessüm ederek bir iç çektiğinde, kendine doğru yaklaşmış olan bedeni kollarının arasına aldı. "Çok mu?"

Başını salladı. "İlk sıcaklığı burada öğrendim ben," Kendini sarmalamış olan bedene baktı başını kaldırarak. "İlk sevgiyi burada öğrendim."

Dudaklarındaki tebessümü koruyarak Yoongi'nin saçlarının arasında gezdirdi dudaklarını. "Öğrendiğin sevgi ve sıcaklık, buradan taşındığımızda bitmeyecek Yoongi." saçlarının arasına mırıldansa da, Yoongi onu rahatlıkla duyabiliyordu. "Daha çok şey yaşayacağız, hatta belki de bir işe bile gitmemize gerek kalmayacak."

Sarıldığı bedenin kollarında ısınırken, balkonun soğuğuna tamamen meydan okuyor gibi hissediyordu. "Burayı satacak mısın?" diye sorduğunda tahmin ettiği cevabı duymamayı diledi. Çünkü burada başka insanların güzel anılar yaşayacak olmasına, ya da kötü olaylarla anıların üzerini kirletecek olmalarına dayanamazdı. Bir nevi kıskanıyordu, sonsuza kadar bu evde yaşamak, bütün anılarının devamını burada getirmek istiyordu. "Çok çalışırım Jimin," dedi burukluğunu koruyan ses tonuyla. "Gerçekten, yeter ki evimizden gitmeyelim."

Jimin sessizliğini koruyarak kollarını daha da sıkılaştırdı. "Sen böyle üzülürken, nasıl yapabilirim ki bunu."

**

"Akıllanmayacaksın değil mi," kahkahaları yüzünden eksik olmazken, sonunda ele geçirdiği bedenin yüzüne sert yumruklar atmaya devam etti. Bütün gücüyle, günlerdir içinde biriken öfkesini akıtamadığı leş bedeninin acısını işte şimdi çıkarıyordu. Sert yumruklarını beyaz yüze indirdi art arda. "Kaçmanın bedelini ödeyeceksin."

Karşısındaki mahkum hiçbir acı nidâsı belirtmeden kilolu adamın kendisine zulm etmesine izin verdi.

Hak etmese de, izin verdi.

"Öyle komiksin ki," nefes nefese kalırken kahkahalarını sunmaya devam etti. "Benden kaçacağını düşündüğün için güldürüyorsun beni."

Mahkum, ağızındaki kanı yere tükürdü.

"Hak ettiğin yer burası, bu bodrum katında bize yaptıkların yüzünden gün geçtikçe aklını kaybedeceksin." Dizini karşısında iki büklüm olan bedenin karnına geçirdikten sonra, yere itti onu.

Mahkum kahkaha atmaya başlarken, bay Park gülüşünü durdurdu.

"Senin çekmekten korktuklarının hepsini, kardeşin çekti." Kahkaha atan bedene doğru eğildi. "Ama seni cezalandırmadan bırakmam, hem de bunca sene sonra geri dönmüşken."

Kardeşinin bahsi geçtiğinde, kahkahalarını durdurdu. Derin nefesler alırken, kan yüzünden bulanıklaşan bakışlarını karanlık tavana dikti. "Öldü mü?" diye sordu kuru bir sesle. Canından can giderken, yüreği kardeşi için yanıp tutuşurken hiçbir şekilde yansıtmadı yüzüne.

Vücudu öylece yerde yatarken, leş adamın yüzünü görmekten fazlasıyla kaçınıyordu.

"Öldü."

Dizlerinin üzerine çöktü, ve yerde yatan bedenin yakalarından kavrayarak kendisine dönmesini sağladı. "Onu sen öldürdün."

**

"Tamamen siyah giyindiğinde cidden muhteşem oluyorsun. Kıyafet dolabını mı değiştirsek Yoongi?" yapay bir kıskançlıkla yanında oturan bedene doğru fısıldadı etraftaki insanların duymaması için. "Bence onlar bana değil de," Yoongi Jimin'in kulağına doğru yaklaştı. "Ellerimize bakıyorlar."

Jimin bakışlarını aşağı yönlendirdiğinde, birleşik olan ellerine bakarak gülümsedi. Bu muhteşem uyum gülümsemesini sağlarken baş parmağıyla beyaz teni okşadı. "Bilmiyorum, rahatsız ediyorlar."

Yoongi kıkırdayarak kafasındaki Jimin'in tabiriyle 'dede' şapkasını çıkararak yanındaki bedene doğru uzandı. Çoktan bulutların üzerindeydiler ve cam kenarında oturan kişi Jimin olduğundan dolayı gökyüzünü seyretmek için üzerine eğilmek zorunda kalıyordu. Bu durumdan herhangi bir şikayette bulunmayan Jimin, üzerine doğru eğilmiş dışarıyı seyreden bedenin saçlarında gezdirdi burnunu. "Bu tatil işi gerçekten güzel oldu," dedi ardından mırıldanarak. "Hem uzaklara gideceğiz, kafa toparlamaya ihtiyacımız var."

Onu taşınmaktan vaz geçirdiği için mutluydu. "İş konusunu ne yapacağız Jimin?" diye sordu alnını uçağın orta boy camına yaslarken. "Konuşmalıyız, işi bırakmak istiyorsun ama sana yük olmak istemediğimi zaten biliyorsun."

Jimin üzerine doğru eğilen bedenin belinden kavrayarak, iyice yaklaştırdı kendisine.

"Ben burada ne anlatıyorum," diye fısıldadı yüksek çıkarmamaya özen gösterdiği sinirli sesiyle. Jimin ise aksine, sırıtıyordu. "Aklın nerede senin?"

Yüzünü kendisine çeviren bedenin dudaklarına yaklaştı hafifçe. Uçağın içerisinde olmalarını umursamayarak yapay bir kızgınlıkla gerilen dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu, lâkin geri çekilmedi. "Ne anlatıyorsun?" diye fısıldadı alaylı bir ses tonuyla. Yoongi'nin sesi çıkmazken yerinde öylece donakalması Jimin'i fazlasıyla kışkırtıyordu. "Diyorum ki." yutkunarak gözlerini kapattı, ve kendisini tekrar öpen bedenin dudakları sayesinde cümlesi yarıda kesildi.

Jimin hafifçe geri çekilerek gözleri kapalı, dudakları aralı olan bedenin yanağına yerleştirdi elini. Hafifçe yumuşak tenini okşarken fısıldadı tekrar. "Bu konuyu düşünme Yoongi, düşünebileceğimiz en son şey para olacak." gözleri aralanan bedenle kesiştiklerinde cümlesine devam etti. "Sadece huzura sahip olmamız yeterli, yük olmuyorsun bana. Beni hafifletiyorsun." Kirpikleri titreşen Yoongi'nin başını göğüsüne yaslayarak, saçlarını okşamaya başladı düzenli nefeslerinin ardından.

Yoongi ise Jimin'e olan cevabını, ona sarılarak vermişti.

algofobi | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin