16: the ruthlessness of the world

3K 371 191
                                    

Merhaba.
Bir soru yöneltmek istiyorum sizlere.  Okunma sayımız düştü, e bir hayli bu durum benim dikkatimi çekti ve aklıma bir köşelere sindi. Sormak istediğim soru ise, fiction'ın kurgusunda bir kayma veya sıkılma gibi bir durum hissediyor musunuz? Öyleyse bana bildirin lütfen. Bu hikayeye, finaline kadar aklımda kurgulayıp öyle yazmaya başladım, ama yine de bir sıkılma söz konusu olsun istemiyorum, bana bildirirseniz bundan çok hoşnut olacağım sevgili okurlarım.
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bölüme geçelim.

Yoongi saatlerdir baş ağrısını bahane ederek Jimin'in yatağında uzanıyordu. Korkunç düşünceler silsilesi ile baş başa kalmış, bu berbat hislerin arasına sıkışmıştı. Jimin'in anlattıklarını aklı almıyordu. 'Ailesi, abisi miydi yalnızca. Diğerleri neredeydi peki?' tarzı soruları kendisine yöneltiyor ama asla bir cevap alamadığından dolayı yalnızca boş hissediyordu.

Ellerini şakaklarına bastırarak kendisini biraz rahatlatmaya başladı. Bir adam nasıl, iflas ettiğinde bunu işkence ederek ödeyeceğini sanıyordu anlam veremeyeceği kadar kafa karıştırıcıydı.

İntihar mı etmişti, yoksa ettirilmiş miydi?

O mektubu okusa bile, inanmayacaktı.

Abisinin kendi elleriyle, kendi isteğiyle, kendi kelimeleriyle yazdığına emin olmadığı bir şeye inanmayacaktı. Kalbini dinlemeyecekti, kalbini ne zaman dinlese kaybettiğini biliyordu.

Kapı aralandı, ve Jimin camları kapalı sıcak odanın içerisine adımladı. "Yoongi,"

Yoongi yatakta doğruldu, ve arkasına dönerek Jimin'e baktı.

"Sana çay getirdim, belki iyi gelir." Dikkatli adımlarla yatağa doğru yaklaşıp dökmemeye özen göstererek komodinin üzerine yerleştirdi.

Jimin Yoongi'nin solgun görüntüsünde kaldı bir süre, yatağın kenarına oturmuş, öylece uzanan ve onu seyreden bedenle kesiştirmişti gözlerini. Bir şey söylemek istiyor, ama ne söyleyeceğini bilemiyordu. Bu durumda ne söylenirdi?

"Gözlerin çok kızarmış Yoongi."

Jimin mırıldanır bir edayla konuştuğunda, sessiz odanın içinde yankılanmıştı sesi. "Çok düşünüyorsun değil mi.."

Yoongi yattığı yatakta sağına doğru dönerek Jimine bakmış ve başını sallamıştı. "Ne kadar dinlenmeyi denersem deneyeyim," işaret ve orta parmağını birleştirerek şakağını dürtmüştü. "Daha çok yoruluyorum Jimin."

Jimin Yoongi'nin omuzlarından kavramış ve onu ağır hareketlerde doğrultarak çayı eline vermişti. "Şimdi bu çayı iç, gerisini düşünürüz."

Tamamen kapalı olan midesi şu an herhangi bir besini kabul etmese de, Jimin'in uğraşları için içecekti. Sıcaktı, belki gevşerim umuduyla aldı birkaç yudum.

Yoongi çayını yudumlarken ikisi de sessizleşmişti. Jimin onu bu odada yalnız bırakmak istemiyordu. Yeterince yalnız kaldığını düşünerek gelmişti yanına. Öğrendiklerini Yoongi'ye söylemekten pişman olmamıştı. Ne olursa olsun her şeyi bilmeyi hak eden tek taraf oydu onun gözünde.

Yoongi yarılamış olduğu fincanı Jimin'e doğru uzattı. Midesi daha fazlasını istemiyordu. Daha fazlasını içerse, istifra edeceğini hissediyordu.

Jimin Yoongi'nin yüz ifadesinden anlayarak fincanı komodine geri koyduğunda, Yoongi'nin çoktan tekrar uzandığını gördü.

Yoongi'nin kapanmak isteyen gözleri bir süre sonra geri açılıyor, bir türlü uyuyabileceğini sanmıyordu. Sırtını okşamaya başladı yavaşça. Sırtından ensesine doğru kayan elleri saç tutamlarına değiyor, ve tekrar sırtını okşamaya devam ediyordu. "Uyu hadi," Elleri sırtında masaj yaparcasına hafifçe geziniyordu. "Sen uyuyana kadar buradayım."

algofobi | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin