Bana çok tatlı hissettiren bir görsel bırakacağım buraya (medya). Uzun zamandır twitter'a girmiyorum, lâkin az önce kullanılmayan hesabımdan gidip ne var ne yok diye bakınmak istedim. Arama butonuna 'algofobi' yazdığımda bu çıktı, ve gerçekten bunu görmek öyle güzel ki.
Çok teşekkür ederim, böyle düşünen herkese. Bunları yazan her kimse, teşekkür ederim.
Güzel okumalar dilerim.Bir hastahane odasının dezenfekte edilmiş kokusuna, sevdiği insanın kokusu karışınca yürekte oluşan o buruk hissi yüzüne yansıtmamak için kendi kendine ağır bir savaş veren Jimin, doktorların soymuş olduğu vücuttaki morlukları seyretti bir süre. Ağızını bıçak açmazken gözlerine uğramaması için can verdiği göz yaşlarıyla boğuşurken, sedyenin üzerinde tedavi hâlinde olan bedenden alamadı bakışlarını.
Kalbi yüreğinde atan genç, sedyenin üzerinde yatan bedenin gözlerindeki umudu görünce burukluğunu saklamaya çalışarak hafifçe yutkundu. Onun bu hâlde olması tamamen babasının suçuyken gergin ve öfkeki olmamak elinde değildi Jimin'in. O irislere her bakışında içinin parçalanmasını önlemek elinde değildi.
Bir müddet sonra odadan ayrılan doktorların yerini Jimin'in ayak izleri doldurdu. Bir çift parlayan iris hâlâ üzerindeyken, buruk bir gülümseme takındı dudaklarına. Yatağın kenarına oturdu.
Ve konuşamadı.Konuşsaydı göz yaşı dökeceğinden emindi.
Beyaz tenine yakışmayan, siyah saçlarına tezatlık oluşturan bir oksijen maskesi vardı yüzünde. Sağ kolundan bedenine kan nakil ediliyordu, ve gözleri hafiften aralıktı.
Oksijen maskesinin altından gülümsedi Jimin'e doğru.
Soğuk parmakları Jimin'in kısa parmaklarıyla birleştiğinde, Jimin için tam anlamıyla pes etme vaktiydi artık. Gözlerinde kurumamak için direnen yaşlar bir bir yanaklarını bulduğunda, gizlemek adına hızlıca başını aşağı eğdi.
"Güven bana." dedi maskenin ardından gelen boğuk sesiyle. Bakışlarını Yoongi'ye çeviremeyen Jimin, elini sıkan elin boğumlarını okşamaktaydı. Belirgin damarlarında parmak uçlarını gezdirirken göz yaşları ağırca pürüzsüz tenin üzerine damladı. "İyi olacağım."
Doktorun, 'Yeterli kana ulaşabilirse vücudu, ilik nakline gerek kalmayacak.' sözü onlar için tam bir umut kaynağı olsa da, Jimin'in yaşadığı, yaşamaya devam ettiği bu vicdan azabı için bu göz yaşları fazlasıyla az kalıyordu.
"Daha yapacağımız çok şey var." Dedi tekrar. Sesinde en ufak yorgunluk tınısı bulunmasa da bunun için büyük bir çaba gösterdiği ortadaydı. Yapmamalıydı. Jimin'in güçlü durması gerekirken tüm bunlar olmamalıydı. Bir müddet daha tuttu elini, belki uyuyana kadar kaldılar öyle. Stabil düzende atan kalp atışlarını dinleyen Jimin'in ise aklında fazlaca şey dolandığı ortadaydı.
O sırada, odanın bir ucunda bıraktığı telefonu titreşimiyle kendine getirdi onu. Yoongi'nin gevşeyen elini hafifçe bırakarak mesaj gelen telefonunu eline aldı, ve okumaya başladı.
'İstifa dilekçem yazıldı. İlişkide olduğumuz bütün şirketler resti çekti. Babanın hâlâ bir umudu var, lâkin işler oldukça berbat. Benim ise bir umuttan ziyade, bilmeniz gereken çok önemli bilgilerim var. Sabaha karşı hastahanenin kafeteryasında buluşalım. -Kim Seokjin'
**
"Beni meraklandırıyorsun," dedi ve elindeki karton bardaktaki kahvesini yudumladı. "Ayrıca Yoongi'nin odasına dönmem gerekiyor, fazla kalamam."
Kafeteryanın masalarında uyuklayan bedenlerin dışında ayık olan yalnızca onlardı. Sabaha karşı hastahanelerin kafeteryaları yalnızca uyumak için kullanılırdı. Ara sıra bir sigara molası verilir, ve hastanın durumu öğrenildikten sonra uykusu tutan tekrar sızardı bu masalarda.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
algofobi | yoonmin
FanfictionBabasının kirli ellerinden kurtardı onu. -Fobi serisi 2. Kitap -Birinci kitapla alakası yoktur. Serinin birinci kitabı Sosyofobi | Yoonmin'i, @nwalkalone wattpad hesabında bulabilirsiniz.