Jimin dizlerinin üzerine koyduğu defterinin üzerinde kaleminin ucunu düşünceli bir şekilde gezdirirken, Yoongi ise hazırladığı fincanlardaki salepleri balkondaki kısa sehpanın üzerine yerleştirmişti.
Sonbahar güneşi tatlı bir hava katıyordu bugün gökyüzüne. Balkon oldukça aydınlıktı. Hava soğuk değildi, ancak sıcak da değildi. Rüzgar tatlı tatlı eserken, ikisi de önlemlerini almış ve polarından birer hırka giyinmişlerdi.
"Düşünceli görünüyorsun."
Jimin kafasını defterden kaldırıp sırıttı. "Evet, büyük bir hesaplama yapıyorum. Bunu daha önce yapmam gerekiyordu ama gecikmekten bir zarar gelmez herhalde."
Yoongi başını sallamış ve dumanı üzerinde tüten, hafifçe tarçın serpiştirmiş olduğu salepini eline almıştı.
Uzun konuşmalarının ve sarılışlarının üzerinden birkaç saat geçmiş ve birlikte sabahı atlatmışlardı. Üzerinde konuştukları konular ilerlemişti, ve her muhabbet gittikçe yeni sohbetlerin kapısını aralıyordu.
Jimin Kore'ye döndüğünde planladığı ve yapmak istediklerini Yoongi'yle paylaşmış, Yoongi ise ona hâlâ bunları yapabileceğinden bahsetmişti.
"Babama muhtaç değilim, boşuna okumadım ya."
Yoongi fincanı hâlâ dudaklarının arasındayken başını kaldırdı. "Sâhi, Jimin. Hangi bölümden mezun oldun?"
Jimin defterini sehpanın üzerine bırakarak kendi fincanını önüne çekti. "Dört sene Fransız dili ve edebiyatı okudum. Bir sene boyunca da bir yerde çalıştım ve sonra da buraya döndüm."
Yoongi şaşırmıştı. Kaşları etkilenmiş bir şekilde havaya kalktı. "Fransız edebiyatı mı? Etkileyici."
Bundan daha önce ona bahsetmediği için şaşırmıştı.
"Ah evet, meslek edinmem zor değil gibi görünüyor. Önümde bir sürü seçenek var aslında. Bir çevirmen, Fransızca öğretmeni, ya da tercüman olabilirim belki. Bilmiyorum, Korede Fransızca ile ilgili ne kadar sektör vardır."
Yoongi gülümsedi. "Kulağa harika geliyor aslında, benim için Fransızca bir şey söyler misin?"
Jimin gözleri kısılana kadar gülümsedi ve başını salladı. "Bonjour monsieur, aujourd'hui tu es très élégant."
Yoongi elini ağzına kaptarak kahkaha atarken Jimin de ona eşlik etmişti.
"Bu gerçekten hoş!" Jimin Fransızca konuştuğunda dudakları büzülüyor ve kelimeler ağzından kusursuzca etrafa süzülüyordu. "Peki ne dedin?"
"Merhaba bayım, bugün çok şıksınız." Yoongi tekrar gülmeden önce Jimin ona göz kırpmıştı.
**
"Tuhaf hissediyorum, cidden. Şu an normal davranıyorum değil mi? İnsanlara absürt kaçacak davranışlar sergilersem beni uyar lütfen."Jimin Yoongi'nin sözleriyle kahkahalara boğulurken Yoongi anlamsızca etrafına bakınıyordu. Süpermarketten eve dönüyorlardı. Ellerinde birkaç poşet, içinde ev için lazım olan malzemeleri bulunduruyordu.
Hava yeni kararmıştı. Etraflarında ellerinde bir meşale misali kahve bardağı tutup dolaşan insanlar vardı. Hava esintiliydi, yolun kenarlarında düzenle dizilmiş ince gövdeli ağaçlar, ve ikişer tane çöp kovası vardı.
Yıldızlar kendini henüz belli etmemişti. Sol tarafa dizilmiş küçük dükkanlar esnafların kulübeleri gibiydi. Tonlarca şey satılıyor ve insanlar bunların yanında bir de laf alışverişi yapıyorlardı.
"Neden gülüyorsun deme bana, bu düzene alıştığın zaman sana bu hallerinden bahsedeceğim ve sen de güleceksin."
Yoongi bakışlarını Jimin'e yöneltti ve gözlerindeki ışıltıyı gördü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
algofobi | yoonmin
FanfictionBabasının kirli ellerinden kurtardı onu. -Fobi serisi 2. Kitap -Birinci kitapla alakası yoktur. Serinin birinci kitabı Sosyofobi | Yoonmin'i, @nwalkalone wattpad hesabında bulabilirsiniz.