"Mumlar sönmeden önce üflemelisin Yoongi." Jimin gözlerini kapamış hâlâ dileklerde bulunan Yoongi'ye karşı gülerek söylendiğinde, üflenmeyi bekleyen ve gittikçe eriyen ince mumların uyarısını yaptı. Bu kadar uzun bir dilekte dâhi bulunacağını düşünmüyordu onun. Nihâyetinde gittikçe kısalan mumlara hafifçe üfleyerek söndürdü onları. Gözleri neşeyle Jimin'in irisleriyle buluştuğunda omuzlarını havaya kaldırarak küçükçe gülümsedi. "İyi ki varsın." Dudaklarından dökülen cümle naif bir ses tonu barındırıyordu. Göz pınarlarından akan sıcaklık önünde sevinçten ve heyecandan dört köşe olmuş bedeni seyrederken daha çok kızışıyordu. "Ne diledin?" sordu usulca ve pastayı kenara koyarak daha çok yakınlaştı ona.
"Dört yıldır dileyemediğim bütün şeyleri." Saçları sürtüyordu Jimin'in yanağına. İçi içine sığmıyor gibi hissediyordu ki, doğum gününün bu kadar güzel geçecek olması aklına sığmıyor ve hâlâ gerçeği kabullenemiyordu. "Doğum günüm olduğunu nereden bildin Jimin?" diye sordu başını hafifçe kaldırarak. "Ben bile hatırlamıyordum." Jimin'in yüzüne kondurulan ufak tebessüm Yoongi'nin bakışlarını o yöne doğru çekti. Oturdukları yerin arka kısmından destek alarak hafifçe kalçalarını kaldırdı, ve arka cebinden bir cüzdan çıkardı. "Bu senin kimliğin." elindeki küçük kartı cüzdanından çıkardı, ve Yoongi'ye doğru uzatarak devam etti. "Sürpriz olsun istiyordum bu yüzden vermek için biraz geciktim. En kısa sürede vesikalık bir fotoğraf çektirmeliyiz sana." ellerinden kart alındığında Yoongi'nin saçının üzerine konan topakçığı parmak uçlarıyla aldı. "Ah bir de, nüfus bilgilerine ulaştığımıza göre zamanında okuduğun okulları da bulabileceğimizi düşündüm." kartın üzerinde dolaşan neşeli bakışları şaşkınlığa dönüşüverirken hızla gözlerini Jimin'e çevirdi. "İşte, yarın da bunları yaparız diye düşünüyordum."
Yutkunamıyor gibi hissediyordu tüm kelimeleri boğazına dizilirken. Burnundan nefes vererek gülmeye başladığında başını eski konumuna döndürerek kollarını yapabilecekmiş gibi daha da sıkılaştırdı. Korkması mı gerekiyordu yoksa sevinmesi mi bunu kestiremiyorken kalbine doluşan tek şey heyecandan ibaretti. Jimin'in letâfetiydi bedenindeki bu huzurlu hissin nedeni. Küçük bir teşekkür nidâsı kaçarken dudaklarından, hayatı üzerine yemin edebileceği kadar çok sevdiği dudakları saç tutamlarının arasında hissetti. Yalnızca dudakları değil burnu da dolanıyordu saç diplerinde. Gözlerinin dolmasına izin vermeyerek hâlâ ilerlemekte olan trenin gerisinde bıraktı tüm düş burukluklarını. İliklerinin her hücresinde huzuru hissederken, yaşadığı berbat geçmişi, abisini, hatırlayamadığı her şeyi yolun gerisinde bıraktı. Yol aktıkça, her biri sessizlik ve karanlığın arasında kayboldu, geri dönmemeleri dileğiyle ağaçların arasına daldı, tamamen kaybolana dek arkasına dâhi bakmadı.
Tren gecesinin ilerlemekte olan vaktinde ise daha fazla heyecan saklıydı. Küçük, lâkin oldukça iyi ses çıkaran müzik kutusundan efsane şarkıların yayıldığı, tumturaklı ışıkların bulunduğu bir odaya geçmişlerdi. Küçük camlardan trenin son gaz devam ettiği gözler önüne serilirken, renkli ışıklar odanın her bir yanını loş bir şekilde aydınlatıyordu. Rahat bir kanepe, uzun bir komodin ve üzerinde atıştırmalıklarla birkaç kadeh. Seoul'ün etrafında gezinen bu tren tonlarca anı kazıyordu üzerinden geçtikleri her bir yer için. Ne hastalık kalıyordu, ne boğukluk. Ona verilen bu kaynağın esiri oluyor ve sıcacık sarılıyordu o efsunlu ruha. Kendisi için doğru olanı şekillendiriyor, ve yaşayamadığı günlerin sızısını işte böyle çıkarıyordu.
"Bugün son, tamam mı?" dedi elindeki kadehi ayakta olan sevgilisine uzatırken. Yoongi Jimin'in elindeki kadehi tatlı bir sırıtış bulunan ifadesiyle birlikte alarak oturmasına engel oldu. "Seninle sarhoş olacağım." Sol elini beline sararak ayakta olan bedenin kadehiyle kendi kadehini tokuşturdu. Hastalığı boyunca içeceği son içkinin hatırına, son defa bu gece onunla sarhoş olacaktı. Yalnızca yaşanmışlıklarının değil de, çok şeyin sızısını çıkaracaktı bu gece.
Karşılığında bir tebessüm kazandı Jimin'den. "Pekâlâ," dedi sırıtışı eşliğinde minik bir yudum alırken kadehinden. "O halde benimle dans edin, Min Yoongi-shi." hafifçe sallandırmaya başladı vücutlarını. Yönlendirdi kendilerini müziğin mayhoş notalarına. Gözlerinden anlam dolu bakışlar akarken iki elini Jimin'in başının arkasında birleştirerek kadehini iki eliyle tuttu. Eşlik etti ona. Mutluydu deli gibi ve bu mutluluğu kısa sürdüren tek şey ölüm olabilirdi onun için. Hayattaki tüm amacına, yaşayıp görebileceği en tatlı huzuruna erişebildiği için hayatını kaybetse bile gözlerinin açık gitmeyeceğinden emindi. Tüm o hasarlı yollar ne kadar yaksa da canını yolun sonunda kavuştuğu bu sahih hayat müstahaktı ona. O artık hakkının kollarına kavuşmuş bulunmaktaydı.
"Seni bulduğum için teşekkür ederim." bilemeden döktü dudaklarından Jimin. Kime teşekkür ettiğini bilemeden mırıldandı. Müteşekkir hissediyordu. Bakışlarının arasında burukluk kol gezerken Yoongi bunun farkına varır varmaz birkaç santimcik uzaklığındaki gözlere minik birer buse kondurdu. "Hastalığın geçtiği vakit," dedi derin bir nefes öncesi. Gözlerinin üzerinde hissettiği buseler tekletiyordu yüreğini. Daha sonrası için konuşturmadı Yoongi onu. İşaret parmağıyla mühürlemişti dudaklarını. "İyileşmemem için hiçbir sebep yok." diye fısıldadı sonrasında. "Bir aileye, ve hissedebileceğim en güzel hislere sâhipken iyi olmamam için hiçbir neden yok Jimin." kalın fısıltısı şarap kokulu nefesinden dökülürken jimin gözlerini kapadı. Yüreğindeki alevlerin üzerini öpen sevgilisinin sancıları öyle bir sızlatıyordu ki canını. Yerle bir oluyordu. Bunun için öptü onu. Kaybetmek istemediği her bir dakika adına yakınındaki al dudakları öptü. Neredeyse kayıp gidecekti elindeki kadehi, buna rağmen delicesine anlam yükleyebileceği dudakları yoğun hisleri eşliğinde öptü.
Öpmeyi onunla öğrenen, sevgiyi kalbine onun adı ile kazıyan Yoongi'nin bedeni, birkaç yudum şaraba rağmen sermest oluvermişti onunla adım adım kaybolurken. Müziğin arasına karışan hisleri ve dudak izleri gönülleri okşuyordu. Tren zamanı da peşinden alıp gidiyor, ikili zamanın üzerinde yalın ayak dans ediyordu. Dudakları küçük bir tebessümle ayrılırken müzik değişti, gözlerine uyku doluşurken bardağındaki sıvının hepsini bitirerek canlanmış kalın sesiyle hafifçe öksürerek gülüvermişti. "Gel hadi," dedi Jimin Yoongi'nin kıkırdyışlarına eşlik ederek. Kanepeye çektiğinde onu, bacaklarını Jimin'in sağ bacağının üzerinden sarkıtacak bir şekilde yanına yerleşti. Ona sokulmaktan asla vazgeçemeyen bedeni dürtülerini bir mıknatıs gibi harekete geçiriyordu. Küçük mum kavanozlarının kenarındaki şarap şişesine uzanarak boşalan kadehleri tekrar doldurdu.
"Uykun var mı sevgilim?" diye sordu başını omuzuna yasladığı bedene doğru. Sorusuna Jimin'den iki yana baş sallamasıyla cevabını alırken Yoongi küçük sesler çıkararak hafifçe art arda kadehleri birbirine çarptırıyordu. "Güzel." Jimin Yoongi'nin hareketlerine odaklıyken yeni doldurmuş olduğu kadehi birden tekrar dudaklarına dikişini seyretti. "Fazla gelecek sana Yoongi," bu hız yüzünden şarap midesini yakacaktı. Kusup da kötü hissetmesini istemiyordu. Boğazını yakan sıvıyı zorlukla yuttuktan sonra gülerek başını geriye attı. "Dehşet iyi hissediyorum ya." sürekli dile getirmesi gereken bir hususmuşçasına boş kadehini tutarken dile getirdi. "Gerçekten, çok mutluyum ben, doğduğumu hissediyorum bu gece." mest olmuş gözleriyle yanındaki bedene doğru gülmeye başlayan Jimin, Yoongi'nin kolundan tutarak onu sağ bacağına doğru çekiştirdi ve bacağına oturttu. "Amacıma ulaştığımı böyle sıcak bir şekilde görebildiğim için, ben de mutluyum." Neredeyse kucağında oturan Yoongi'nin beline dolayarak kollarını, başını omuzuna yasladı.
Yoongi gülüşünden asla vazgeçmeyerek omuzuna yaslanan bedenin saçlarında gizledi yüzünü. "Hadi, bak da bana bir daha öpeyim seni." diye mırıldandığında enfes kokulu saç tutamlarının arasına, kolunda hissettiği nefesle birlikte Jimin'in de güldüğünü hissetti. Yüzüne sürtünen saç tutamlarıyla birlikte Jimin başını ona doğru kaldırırken söyledi, "öp bakalım." dediği an, sağ eliyle çenesini tuttu ve gülüşünü gülüşüne bastırdı.
Hafiften pelteleşen zihniyle daha da cesaretli öptü onu. Daha yoğun yumdu gözlerini birbirine. Bağını keser kesmez tekrar yapıştı ona. Tekrar tekrar öptü. Karnındaki kasılmalar kasıklarını ağlatırken daha sıkı tutundu dudaklarına, hayatı boyunca bir daha asla yapamayacakmış gibi, sonsuzluk gibi öptü onu. Merhemini öptü, evren üzerindeki tek amacını, tek adamını öptü.
—
ağır ağır ilerliyoruz algofobi'nin bitişine. çok özleyeceğim gerçekten! bekletişlerim için çok çok özür diliyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
algofobi | yoonmin
Fiksi PenggemarBabasının kirli ellerinden kurtardı onu. -Fobi serisi 2. Kitap -Birinci kitapla alakası yoktur. Serinin birinci kitabı Sosyofobi | Yoonmin'i, @nwalkalone wattpad hesabında bulabilirsiniz.